Biyoteknoloji alanında baş döndüren gelişmeler, bilim adamlarının sınırları zorlayan uygulamaları, günümüzde yeni tarımsal üretim sistemlerini de beraberinde getirmektedir.
En gelinen noktada genetiği değiştirilmiş organizmaların tarımda kullanımı, özellikle mısır, pamuk, kanola, soya ve ayçiçeğinde yabancı ot ilaçlarına dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesiyle birlikte dünya üzerinde ekiliş ve üretimleri de önemli derecede artan bu ürünleri, başat ürünler haline getirmeye başlamıştır. Hatta ülkemizde yetiştiriciliği yasak olmasına rağmen artan yem fiyatlarını düşürmek amacıyla transgenik mısır ve soya çeşitlerine ait ürünlere ithal izni çıkmaktadır.
Genetik biliminin klasikleşmiş kurallarını alt üst eden bu gelişmeler son olarak "moleküler tarım"ı ortaya çıkarmıştır. Moleküler tarım yoluyla bitkilere istenen etken madde ve bileşikler rahatlıkla ürettirilmektedir. Temel kimyasal bileşikleri sentetik yollardan üretmek mümkün olsa da bazı bitkisel kökenli bileşikler için geniş alanlarda bitkisel üretim yapma yolu bir yerde moleküler tarımsal üretimle ortadan kaldırılmaktadır. Biyoteknolojik yöntemler kullanılarak bazı protein ve sekonder metabolitler bitkilere ürettirilmektedir. Bunun için geniş alanlara da ihtiyaç duyulmamaktadır.
Bir çok protein ve enzim kökenli ilaç etken maddeleri steril şartlarda biyoreaktör adı verilen tanklarda genetiği değiştirilmiş mikroorganizma kullanılarak veya doku kültürü yoluyla üretilebilmektedir. Bu etken maddeler için bitkisel üretime, geniş tarım alanlarında yetiştiricilik yapmaya gerek kalmamıştır. Özellikle tıbbi amaçlı kullanılan insülin ve benzeri maddeler biyoreaktörlerde çok daha ucuz yollarla elde edilebilmektedir.
Aşılarda kullanılan bağışıklık sistemlerini güçlendiren ve geliştiren maddeler, bakteri, maya veya memeli hücre kültürlerinden elde edilmektedir. Bu yöntemler pahalı olduğundan ilaç maliyetlerini yükseltmektedir. Marul ve patates kullanılarak Hepatit B aşısı, yine ishale neden olan E. coli'ye karşı bazı mısır çeşitlerinin geliştirilmesi uygulama safhasına gelmek üzeredir.
Moleküler üretim sistemleri protein ve enzim bileşikleri yanında ilaç etken maddelerinin elde edilmesinde, günümüz şartlarında çok ciddi ekonomi sağlamaktadır. Moleküler sistemlerde kullanılan biyoreaktörlerin masrafı çok düşük olduğu gibi, bitkisel materyalin tohum, çelik ve benzeri yeniden üretim kısımlarının saklanmasına ve depolanmasına gerek bulunmamaktadır. Aynı zamanda, elde edilen ürünlerin yan etkileri gibi bir sorun da ortadan kalkmaktadır. Bu sistemlerde ihtiyaç duyuldukça üretim yapmak mümkün olmaktadır. Depolama ve buna bağlı giderler ortadan kalkmaktadır.
Moleküler tarımsal üretimin en önemli dezavantajı, yeni bir üretim sistemi olduğundan çekinceli yaklaşılmaktadır. Biyogüvenlikle ilgili sorunlar ortadan kaldırılmamıştır. Halen genetik mühendisliğinin uygulamaya aktardığı bu üretim sistemi, birçok ülke tarafından kabul edilmemektedir. Bununla birlikte, geçmişte şiddetle karşı çıktığımız ve halen karşı çıktığımız genetiği değiştirilmiş bitki çeşitleriyle üretim kapımıza dayandı ise moleküler tarım ve ürünleri de kapımıza dayanacak gibi görünmektedir. Özellikle protein, enzim, vitamin, ilaç etken maddeleri ve kozmetik ürünlerin ticari olarak üretilmesi pratik hale gelmektedir. Tarımsal üretime aslında yeni bir boyut kazandırılmaktadır. Adı da güzel duruyor. Moleküler tarım.