Çiftçimiz cahilmiş. Ne yetiştireceğini, nasıl yetiştireceğini bilmiyormuş.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, "Bugün ne üretiyorsak yarın iki mislini üretmeyi hedeflemeliyiz. Su ve toprak kaynaklarımız kirleniyor. % 86 bir kentleşme ile karşı karşıya kalacağız. Türkiye'deki çiftçilerimizin yüzde 80'i toprağının özelliklerini bilmiyor. Toprakta ne yetişir, nasıl yetişir bilmiyor" dedi.
Toprak analiziyle ilgili yapılan özendirici uygulamalar çok fazla muhatap bulmadı. Bulmamasının sebebi de arazi ölçeğiydi. 50 dekarlık parseller halinde verilen desteklemeler, çok parçalı olan arazilerde özendirici olmadı. En az 10 parça arazisi olan bir çiftçi, en az 10 adet toprak örneği analiz ettirmeliydi ve bugünün parasıyla en az 90 TL ödemeliydi gübre desteği alabilmek için. Daha sonra dekar başına analiz şartı olmadan 4 TL gübre desteği verildi ve bu rakam iki katına çıkarılarak 8 TL yapıldı.
Toprak analizini özendirici olmayan uygulamalar çiftçimizi Sayın Bakanın gözünde bilinçsiz çiftçi yapıverdi. Çiftçimizin bilmemesi gibi bir teşhis çok doğru değil. Litresi 6.4 TL'den mazot alıp, torbası 170 TL'den gübre alıp buğday ekmenin maliyeti daha ekerken pik yapıyor. Rize ve çevresi dışında bütün topraklar buğday ekimine elverişli ama son yıllarda buğday ekim alanı 15 milyon dekar azaldı. Azalmasının temelinde artan maliyetler ve tarla satışı yatıyor.
Çiftçimiz bilmediğinden değil, çaresizliğinden bu yola başvuruyor. Gençleri çiftçiliğe döndüremezseniz gelecek çok daha karanlık görünüyor. Yine geçen gün Tarım ve Orman Bakanlığı ile Ankara Üniversitesi Su Ürünleri Araştırma ve Uygulama Merkezi (ASAUM) tarafından Ziraat Fakültesi'nde "Balık Ankara'da da Yenir" temalı düzenlenen festivalde Sayın Bakanımız, "Size en büyük balıkçının selamını getirdim. O da Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan" sözleriyle başladığı konuşmasının bir yerinde "Senelik 60-100 bin ton et ithalatı yapmışız bugünlere kadar. Bugünlerde çok ihtiyacımız yok gibi görünse de hayvan sayımızda bir miktar eksiğimiz var. Yoksa Türkiye'nin toplam protein üretiminde eksiği yok. Et yerine balık, tavuk, hindi, yesek bu iş çözülecek. 2002'de vatandaşlar 6 kilo et yiyormuş, şu anda 15 kilo yiyor ama şunu unutmamamız lazım, işin sağlık tarafı da var. Eti biraz daha az yiyelim, diğer taraflara doğru gidelim. 40'ına kadar kuzu, 40'ından sonra kuzunun yiyeceğini yiyeceksin. Diyetisyenler de bunu öneriyor. Et yerine balık tüketelim" diyerek bağlı ön plana çıkarmanın önemine dikkat çekti. Evet, çoğunluğu son iki yılda olmak üzere 10 yılda 3 milyona yakın büyükbaş hayvan ithal eden memlekette, hayvancılık piyasada oluşan fiyatların dengesizliği yüzünden üretim sektörü çok ciddi darbeler yedi. Hala ithalat, içerdeki artan üretim maliyetleri nedeniyle üreticinin canına okumaya devam ediyor. İnsanımız balık tüketince et üzerindeki baskı azalır mı? Elbette hayır. Memleket daha fazla balık ithal eder. Halen yirmiye yakın balık türü ithal ediliyor zaten. Üreticimizin cahilliği, düzensiz politikalardan ve alınan yanlış kararlardan kaynaklanıyor. Buğday ve mısır başta olmak üzere birçok üründe, daha hasatta başlatılan ithalatı, kaldırılan gümrük fonlarını, etin ne zaman ithal edileceğini kestiremiyor bir türlü.