Bilim dünyası küreselleşiyor mu bilinmez ama yıllardır küreselleştirilmesi için ne gerekiyorsa yapılıyor. Bu meyanda iyi yolda olup olmadığımız da tartışılır.
Bilimsel özerk kuruluşların belli kriterlerine göre yapılan değerlendirmelerde bazı üniversitelerimiz dünyada ilk 500 üniversite içinde yer alabiliyorlar. 500'lük sıralamada her ne kadar sonlarda yer alsalar da üniversiteler liginde isimlerinin geçmesi bile insanı mutlu ediyor.
Temel bilimlerde, sosyal bilimlerde yapılan çalışmalar dünya literatürüne girse de, yenilik ve gelişmeler anlamında çok fazla ilerlediğimizi söylemek iyimserlik olur. Çünkü sürekli teknoloji transfer eden bir ülkenin, ürettiği bilgilerle geliştirdiği teknolojiden bahsetmek mümkün değildir. Bilimsel eser üretimi açısından oldukça gerilerde olan bir ülkenin teknolojiyle öne çıkması imkânsızdır.
Nobel ödüllü bilim insanımız olmasına rağmen, bilimsel açıdan ilerlemede nerelerde hata yapılıyor sorusuna gerçekçi olarak yaklaşmak lazım. Çağdaş dünya bilgi ticarileştikten sonra neler yapıyor, biz neler yapıyoruz bunun sağlıklı bir şekilde irdelenmesinde yarar var. Onları taklit eden bir yaklaşımdan ziyade, özgün olan uyguları gözden geçirmek daha doğru olandır. Zaman içerisinde küçük ama özgün ve önemli kıpırdanışlar olsa da, ne yazık ki taklitten öteye gitmeyen uygulamalar, Türk bilim dünyasını bağımlı hale getirmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Eskişehir'de kurulan Tohum Islah İstasyonunda yapılan bilimsel çalışmalar, dünya literatürüne Türk Mucizesi olarak geçmiştir. Kışlık buğday ve yulaf çeşitlerinin ıslahı büyük ilgi uyandırmıştır. Bir süre sonra bu ıslah istasyonumuz kapatılmıştır. Ülkemizde Meksika buğdayları olarak bilinen ve Penjamo 64 olarak tarımımıza giren çeşit ve ardından gelen yabancı çeşitler, Türkiye'de yerli buğday genotipi bırakmamıştır. Elbette bununla kalınmamış, diğer bütün türlerde yabancı çeşitler baskın hale gelmiştir.
Bilim dünyası tercüme ile gelişirse, diğer bir deyişle bilgiyi sürekli transfer eder, üniversiteler adeta buna aracı olur, özgün bilgi üretemezse, bilginin peşinden teknoloji istilası da başlar. Bütün dünyada kaçınılmaz bir gelişmedir bu. Hemen bütün gelişmekte olan ülkeler, çağdaş dünyaya binlerce öğrenci gönderir. Yüksek lisans ve doktora yapsınlar diye. Hatırı sayılır bütçeler harcanır. Yetişmiş öğretim elemanlarımız dönüşlerinde bir türlü adapte olamazlar. Şu vardı, bu vardı, şöyle yapıyorlar, böyle yapıyorlar diye gününü geçirirken, zaman gelir geçer. Araştırma altyapısı olmayan üniversiteler adına gönderilen öğretim elemanları dönüştü adeta sudan çıkmış balığa dönerler. Çok azı ülkesi için özgün bilgiler üretme başarısını gösterebilir.
Türkiye'de bilim dünyası yabancı hayranlarının esiri haline getirilmiştir. Özgün bilgi üretmekte zorlanmaktadır. Dünya çapında bilimsel araştırma yapmak ve bilgi üretmek için onların istediğini yapmaya gerek yoktur. Hatta çok daha iyisini yapmak mümkündür. Bununla birlikte, bilim insanı olmak, üniversitede akademik kariyer yapmak için İngilizlerin dilini iyi derecede bilme zorunluluğu vardır. Daha birçok alanda bu tür barajlar vardır. Kanun ve yönetmelikler bile bilimde esaret yaşadığımızın somut bir göstergesi değil midir?
Harun Baytekin