Yedi düvele meydan okumuş bir milletin tarımsal üretimi ne olabilirdi acaba? Kurtuluş savaşında dahi kıtlık yaşayan bir millet, tarımsal üretimde kadınlarla, çocuklarla yola çıkmıştır.
Çanakkale'de, Yemen'de, Sarıkamış'ta, Balkanlarda yüzbinlerce şehit veren bir milletin yeni devletinde üretim yapmak, elbette kolay değildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu topraklarda kültüre alınan buğdayı bile dışarıdan almak zorunda kalmıştır.
İlk nüfus sayımında 13 milyon olan nüfusun beslenmesinde arpa dahi kullanılmıştır. Kumdarı ve kocadarı kıtlık dönemlerinde insanımızın beslenmesinde önemli rol oynamıştır.
Tarımsal üretimde milli bir seferberlik başlatılmıştır. Milli ekonominin temeli ziraattır ekseninde önemli atılımlar yapılmıştır. Yurdun dört bir tarafında kurulan devlet üretme çiftlikleri, zirai araştırma enstitüleri, tohum ıslah istasyonları, tarımsal üretimde adeta devrim yapmışlardır. Eskişehir Tohum Islah istasyonunda yapılan çalışmalar, özellikle kışlık buğday ve yulaf ıslahı, geliştirilen çeşitler dünya literatürüne Türk Mucizesi olarak geçmiştir.
Devlet Üretme Çiftliklerinde üretilen yeni çeşitler, geliştirilen hayvan ırkları üreticiye dağıtılmış ve hem bitkisel hem de hayvansal üretimde önemli verim artışları sağlanmıştır. Halihazırda önemli bir kısmı özelleştirilen bu çiftlikler, özel sektörün elinde de ülkemiz tarımına öncülük etmeye devam etmektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında 13 milyon olan nüfusumuz 80 milyonu aşmıştır. Tarımsal üretimiyle 13 milyon nüfusu ancak besleyebilen bu topraklar, günümüzde 6 kat daha fazla nüfusu besleyebilmektedir. Çok daha fazla nüfusu besleme kapasitesine sahip olan bu topraklarda tarımsal üretime yapılan yatırımlar karşılıksız kalmamıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında şeker, tütün, tekstil alanında yapılan yatırımlar, özellikle kamu teşebbüsleri, müteşebbislerin önünü açmış, Türkiye bulunduğu coğrafyada tekstil devi haline gelmiştir. Tütün ve şeker üretimine kota konmuş olsa da, kendine yeterlilik önemli bir aşamadır.
Sürekli verim ve kalite peşinde koşmanın bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de bazı olumsuz yönleri ortaya çıkmıştır. Özellikle Meksika buğdayları tarımımıza dahil olduktan sonra, yerli çeşitler ortadan kalkmaya başlamıştır. Hayvansal üretimde de benzer gelişmeler ortaya çıkmıştır. Aslında bunun adı genetik erozyon ve dışa bağımlılıktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında özgün ıslah çalışmaları yapılmış olmakla birlikte, son yıllarda yabancı şirketlerin tohumculukta otorite olması, tohumculukta dışa bağımlılığı arttırmıştır. Buna karşın Anadolu'nun kendine özgü çeşitleri kaybolmaya başlamıştır.
Tarımsal üretimde yoğun girdili konvansiyonel üretim sitemleri 1970'lerden sonra baskın hale gelmiştir. Endüstriyel üretim sistemleri dahi gelişmektedir. Ticari üretim felsefesi kırsal kesimde önemli sıkıntılar yaratmıştır. Geçim sıkıntısı başta olmak üzere, eğitim ve diğer sosyal sorunlar kırsal kesimin şehre göçünü hızlandırmıştır. Düzensiz bir göç, şehirlerde varoşları doğurmuş, şehirde köylü yaşamı ortaya çıkmıştır.
Gıda üretimi cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi, küçük ve orta ölçekli işletmelerin sırtındadır. Bundan dolayı ülkemizin gıda üretimi ekonomik sıkıntılardan çok fazla etkilenmemektedir. Cepheden cepheye koşan, Cumhuriyeti kuranlar da onlardı zaten değil mi?