Bilginin hızla paylaşıldığı çağımızda, tarım toplumundan, sanayi toplumuna geçiş sancılarını yaşarken, teknolojinin gerekliliğine ve gereksizliğine bakılmaksızın kabul gördüğü zamanların içindeyiz.
Bilginin hızla paylaşıldığı çağımızda, tarım toplumundan, sanayi toplumuna geçiş sancılarını yaşarken, teknolojinin gerekliliğine ve gereksizliğine bakılmaksızın kabul gördüğü zamanların içindeyiz. Bu meyanda bir çok sektörde atıl teknoloji yaratıyor, kaynakların heba olmasına neden oluyoruz. Bilgisayar teknolojisinin de tüm alanlarda yerini almasıyla teknolojinin yetenekleri her geçen gün artmakta ve teknolojiden yararlanmayı daha cazip hale getirmektedir.
Tarımda teknolojiden yararlanma anlamında, ülkemizde yavaş seyreden bu süreç içinde, özgün gelişim yerine ithal teknolojinin ön planda yer aldığını görmekteyiz. Ülkemizde tarımda teknolojiden yararlanma eğilimleri 1850'li yıllarda başlar. Tarımsal üretimde azalan insan gücü nedeniyle, traktör başta olmak üzere, çeşitli tarım alet ve makineleri, başta Almanya olmak üzere, çeşitli Avrupa ülkelerinden ithal edilmiştir. Tarımda teknoloji kullanımı ve teknolojiden yararlanmayı kolaylaştırmak amacıyla 1888'de Ziraat Bankası kurulmuştur. Ardından, 1914'de tarım alet ve makineleri ithalatında gümrük muafiyeti getirilmiştir. Tarımsal üretimde teknolojiden yararlanma boyutunun 1949-1952 yılları arasında Marshall yardımıyla alınan 30.000 traktörle yoğunlaştığı görülmektedir. Yine Cumhuriyetin ilk yıllarında Şeker ve İplik fabrikalarıyla başlayan bitkisel ürünlerin işlenmesi, hemen bütün ürünlere yönelik çeşitlenmiştir.
Teknolojinin yardımına başvurmak için, tüm sektörlerde olduğu gibi, uzun, orta ve kısa vadeli üretim planları ve kontrolü yapılarak, kapasite ihtiyacı belirlenerek, üretim programı çıkarılarak ve malzeme ihtiyacı tespit edilip, gereken teknolojiyi gerçekçi olarak belirlemek gerekmektedir. Bu anlamda ülkemizin durumu gözden geçirilecek olursa, tarımda teknolojik gelişmelerin, hedeflendiği kadar doğru olmadığı görülmektedir. Yaklaşık 2.5 milyon kayıtlı çiftçi bulunan Türkiye'de, traktör sayısı 1.800.000'dir. Nadas alanları dışında işlenen arazi miktarı 18 milyon hektardır. Birim alana düşen traktör sayısı, bölgelere göre farklılık göstermektedir. Marmara ve Ege bölgelerinde 1000 hektara düşen traktör sayısı 80 adede çıkarken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 20'ye düşmektedir. Bu durum, batı bölgelerinde çiftçi sayısının yüksekliğinden ileri gelmektedir. Birim alanda kullanılan traktör sayısı yönünden, AB ortalamasının gerisinde bulunmamıza rağmen, traktörün yeteneklerinden yararlanma boyutunda ciddi bir atıl kapasite ortaya çıkmaktadır. Önemli bir kısmının ithal olduğu düşünülürse, en önemli ithal araçlardan biri olan traktörden bile, verimli bir şekilde yararlanılamadığı dikkat çekmektedir. Ortak kullanımın geliştirilemeyişi, çiftçilerimizin % 85'nin 50 dekar ve daha az arazi sahibi oluşu, ithal teknolojinin kendi koşullarımıza uygun olmayışı da durağan kapasiteyi oluşturan unsurların başında gelmektedir. Sanayi ülkeleri, tarımda çalışacak insan iş gücü bulamadıkları için, tütün tarımında dahi teknolojiyi geliştirmek zorunda kalmışlardır. Sigara sanayinin gelişmiş olduğu ABD'de fide yetiştirmeden, hasada kadar tütün tarımı makineyle gerçekleştirilmektedir.
Ölçeklerin farklı olması nedeniyle bütünüyle makineleşmek, ülkemiz çiftçisi için yatırım maliyetlerini artırdığı gibi, atıl kapasite nedeniyle yatırımların geri kazanım süresi uzamaktadır. Bir yerde küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri zarar etmektedir.