Tarımsal milli gelir bakımından Avrupa'nın ilk sırasında yer alan Türkiye, acaba üretim potansiyelinden yeteri kadar yararlanabiliyor mu?
Son yıllardaki tarımsal ürün ihracat ve ithalatındaki artışlara baktığımızda (grafik!), gerek iç tüketim ve gerekse ihraç amaçlı üretimimiz için, özellikle tarım (dışı kalan) arazilerimize dört elle sarılmamız gereği ortaya çıkar.
Ülkemiz kırsal nüfusu 1990'larda %40 civarında idi. 2009 yılına gelindiğinde 24'lere düşen bu oran günümüzde Büyük Şehir Belediye yasası ile %12'lere kadar gerilemiştir. Bu oranın daha da aşağı ineceği beklenmelidir. Batı ülkelerinin %3, hatta daha da düşük çiftçi nüfusu ile halkını beslediği, hatta tarımsal ürün ihracatlarını da gerçekleştirdiği bilinmektedirler. Türkiye'de söz konusu oran değişirken, çok önemli bir nokta gözden kaçmaktadır: tarım kesiminde azalan nüfusta başı gençler çekmektedir. Birçok yerleşim yerinde 40 yaşından daha genç kimsenin kalmaması, tarım politikaları açısından atlanılmaması gereken bir olgudur. 27 milyon hektarlık tarımsal arazimizin 4 milyon hektarının işlenemez duruma düşmesine, girdi fiyatlarındaki artışın yanında bu olgunun da payı vardır.
Peki, kırsaldan genç nüfusun kopmasındaki nedenlere hiç eğildik mi? Çoğunluğun kırsalda, şehirlerdeki kazançlarından daha fazla gelirinin olabileceği yadsınamaz. Bazı branşlarda, örneğin tahıl tarımında, çalışma yoğunluğu, endüstri işçiliğinden çok daha az yorucudur. Olay daha çok sosyal yaşamın sarsılmasında yatmaktadır. Eskiden imecelerle iç içe olan kırsal gençlik, artık tek başına traktör sırtında yalnızlık çeken fertlerden oluşmaktadır. Olay artan medyatik ortamların etkisi altında, daha da vahimleşmekte ve kırsal kesim gençleri eş bulma konusunda büyük sıkıntı yaşamaktadırlar. Bu tip sosyal gelişmelerin, tarımımızın yarınları için bir tehdit oluşturacağı inkâr edilemez. Kırsal kesimin nabzını tutan fikir sahibi tarım entellektüellerinin, politikacıların, karar vericilerin, olayın farkına varıp fikirler oluşturması, görüşler belirtmesi, farkındalık yaratması ve gelecek için tedbir ve teşviklerin planlamasına destek vermesi gerekir.
Son yıllarda, özellikle öne çıkartılmaya çalışılan aile-küçük işletmelerinin desteklenmesi, ancak tarımın sebzecilik gibi bazı sektörleri için yerinde olabilir. Yarınların tarımsal işletmeleri, rekabet güçlerine sahip olabilmek için, ekonomik bakımdan optimum büyüklükte olmak ve profesyonelce yönetilmek zorundadırlar. Gerek bugüne kadar tarım dışı kalan ve gerekse bundan sonra boşalacak arazilerin tekrar tarıma kazandırılması için "orta" ve "büyük" işletmelere dönüşüm kaçınılmazdır. Bu konuda öne çıkabilecek bazı seçeneklere bir göz atalım:
Yerinde, kendiliğinden büyüyen işletmeler;
Ticari amaçlı özel yatırımlar;
Sosyal amaçlı hemşeri derneklerin önderliğinde kurulacak yerel yatırımlar;
Kamu-özel sektör-vatandaş işbirliğinde yeni model yatırımlar.
Bu konular değişik yayınlarda[1] irdelenmiştir. Örneğin son konu "Anadolu'da Yerel Kalkınma Modeli: Yozgat Kabalı Köyü Meyvecilik Projesi" başlığı altında ORAN (Orta Anadolu Kalkınma Ajansı) portalında[2] bakın nasıl ele alınmış: "Söz konusu proje, Yozgat, Kadışehri ilçesi, Kabalı köyünde toplam 10.920 da alanda iki etapta uygulanmaktadır. Henüz 2. etabı başlamayan projenin, toplam 5640 da'lık 1. etabının 4.991 da'lık bölümünde (236 çiftçi arazisinin birleştirilmesiyle) ihracata yönelik meyve üretimi amacıyla, damla sulama yöntemiyle sulanan 50 bin adet kiraz, 350 bin adet yarı bodur ve tam bodur elma fidanı dikilmiştir. Ülkemizde ilk defa, çiftçilerin bir araya gelerek arazilerini meyve bahçesine dönüştürmeleri sonucunda başlayan projenin bölge ekonomisi yanında sosyal kalkınma hedeflerine de olumlu katkıda bulunması beklenmektedir. Projenin soğuk hava deposu, meyve suyu, reçel fabrikası ve nakliye sektörü gibi birçok bağlı ve yan endüstri alanını tetiklemesi öngörülmektedir.
Proje sosyal ve ekonomik getirileri, uygulanacağı alanın (Deveci Havzası) demonstrasyon rolünü üstlenmesi ve model olabilirliği bakımından büyük bir öneme sahiptir. Proje uygulanmadan önce Kabalı köyünde eski usullerde getirisi düşük ürünler yetiştirilmekte, çiftçiler yatırım gücüne sahip olmadıklarından, tarımdaki yeniliklere ve gelişmelere ayak uyduramamakta ve böylece elde edilen gelir, çiftçilerin ihtiyaçlarını karşılayamadığından büyük şehirlere yoğun bir şekilde göç verilmekteydi. Proje ile çiftçilerin gelir düzeyi artırılmış, genç nüfusa istihdam sağlanmış, modern tekniklerle üretim başlatılmış ve köy göç almaya başlamıştır." (Tüm projenin arazisi 620 kişiye ait 830 parselden oluşuyor.)
Tarımsal milli gelir bakımından Avrupa'nın ilk sırasında yer alan Türkiye'nin, üretim potansiyelinden yeteri kadar yararlandığı savunulamaz. Son yıllardaki tarımsal ürün ihracatına ve ithalatındaki artışlara baktığımızda (grafik!), gerek iç tüketim ve gerekse ihraç amaçlı üretimimiz için tarım (dışı kalan) arazilerimize dört elle sarılmamız gereği ortaya çıkar. Doğal olarak da, yeni stratejiler geliştirerek, günün koşullarına uygun tarımsal iş gücü planlamalarına kısa zamanda başlamalıyız.
Nazimi Açıkgöz
[1] http://blog.radikal.com.tr/ekonomi-is-dunyasi/tarimimiz-icin-yeni-sosyo-ekonomik-model-arayislari-44221
https://nazimiacikgoz.wordpress.com/2016/10/11/tarimsal-isgucumuz-tehdit-altinda/