BİYOEKONOMİDE HAYVANCILIK VE ET ODAK NOKTASI

Bitki - hayvan ve diğer tüm canlıların araştırma, geliştirme, üretim, ticaret ve tüketimi ile ilgili ekonomik faaliyetlerin tümü biyoekonomi ile tanımlanmıştır.

Bilimsel anlamda biyoekonomi ile canlılardan biyoteknoloji gibi yeni yöntemlerle artı değerler üretilerek ekonomik kazançların sağlanması hedeflenmektedir. Bu kazançta amaç, sağlıkta gelişme, tarım ve endüstride et bitkilerden verim ve kalite artışı, çevrede sürdürülebilir iyileştirmedir. Söz konusu etkinlik, tarım ve ormana yönelikse YEŞİL, endüstriye yönelikse BEYAZ ve denizlere yönelikse MAVİ biyoekonomi anlaşılır. Biyoekonomi çok genç bir kavram olup, ancak 1990'ladan sonra dile getirilmeğe başlamıştır. Son yıllarda, gerek AB ve gerekse ABD gelecek için biyoekonomi planlarını ardı ardına ilan etmişlerdir.  2012 yılının Şubatında AB "Avrupa İçin Sürdürülebilir Biyoekonomi", iki ay sonra da ABD "Ulusal Biyoekonomi" planlarını açıklamışlardır. Bu planlarda ana hedef biyolojide AR-GE ve yeniliklere yönelikti. Fakat AB BEYAZ biyoekonomiye odaklanırken, ABD her üç dalı da birlikte kucaklamaktadır.

2050'lere doğru tarımsal üretim artışının nerelere gelmesi beklentisi, Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsünün (International Food Policy Research Institute (IFPRI)) yayınladığı bir raporda (rapor) ele alınmıştır. Söz konusu rapor, şu anda tükettiğimiz gıdanın miktarının %70 artırılması gereğine değinilirken, bu artışın et için %80 ve tahıl için %52 civarında olması tahminlenmiştir. Bu da, günümüzde 260 milyon tonluk dünya et üretiminin 2050'lere 455 milyon tona çıkarılması gerekeceği anlamına gelir.

Diğer taraftan tarımın çevreye olumsuz katkısı dile getirilirken, hayvancılık öne çıkmaktadır. Örneğin bir kilo sebze için 322 litre, bir kilo meyve için 962 litre su tüketilirken, bir kilo tavuk eti için 4325 litre, bir kilo koyun eti için 8763 litre ve bir kilo sığır eti için 8763 litre su tüketilmektedir. Yalnız unutmamak gerekir ki dünyada üretilen tahılın üçte biri yeme, yani hayvan beslenmesine yöneliktir. Su tüketiminin yanında suların kirlenmesinde hayvan yetiştiriciliğinin pek de masum olduğu söylenemez. Patojen, metal, ilaç - hormon kalıntısı gibi maddelerin sulara karıştığı yeni bir bilgi değildir. ABD'de kullanılan antibiyotiklerin %80'ninin hayvan yetiştiriciliğinde kullanıldığı da bir diğer gerçek.

Dünyadaki tarımsal arazinin %80'nini kapsayan çayır-mera ve yeme yönelik bitkisel üretim alanları hayvancılığa ayrılmıştır. Sera gazı olayında da, değişik tahminlere göre, % 6-32 oranında hayvan yetiştiriciliği sorumlu gösterilmektedir.

2013'lere gelindiğinde, bilim adamları, etin artık laboratuvarlarda elde edilebileceğini sergilemeye başladılar. Bununla da yetinmeyip, olayı ticari boyutlara taşındı (Maastricht Üniversitesi, Hollanda,  Prof. Mark Post, (şirketi: Mosa Meat)). Amerikada ise, bu yönde kurulan şirketler, örneğin Memphis Meats, Cargill, Tyson Food gibi gıda devlerinin yanında, Biil Gates, Richard Bronson gibi tanınmış yatırımcılar tarafından da ticari olarak desteklenmektedir. Nestle ve Unilever gibi AB firmalarının bu fırsatı kaçırmayacakları bir gerçek. Alman PHW gurubu İsrailli bu konuda yeni girişimci "Supermeat" satın alma işlemlerini başlattı bile. Bu iş tavuk ve sığır etlerinin ötesine de taşınmaya meyilli görünüyor. FinlessFoods hücre kültüründen yararlanarak, nesli tükenme noktasına gelen kırmızı ton balığı etini yapay olarak karada üretmeyi hedeflemektedir.

Aslında et, ağırlıklı olarak kas ve yağ hücrelerinin bileşimidir. Büyüyüp gelişmeleri için uygun besin maddelerine gereksinim duyarlar. Hayvan vücudundaki bu sistemi laboratuvarda hatta daha geniş ortamlarda gerçekleştirdiğimizde, etimiz antibiyotiksiz, ilaçsız, daha sağlıklı ve daha güvenli olacaktır. Bu yapay ürünler, yukarıda değinilen çevresel olumsuzları aşma, ucuzlukları, insan sağlığına olan faydaları ve hayvanların refahını koruma potansiyelleri nedeniyle yer bulabileceğe benziyor. Yalnız piyasaya çıkmaları için bayağı bir zaman gerekebilir. Gerçi Memphis Meats  "2021 yılında pazardayız" çağrısı yapıyorsa da, bilimsel birçok sorunun çözüm beklediği bir gerçektir. Bu ara diğer bir ABD firması "Justforall" tavuksuz piliç etini 2018 sonlarına doğru market raflarında olacağını duyurmaktadır.

ABD'de 1500'e yakın restoranda IMPOSSOBLE Burger'in sunduğu vejetaryen menü hiç de küçümsenecek gibi değildir. Et ikame maddesi olarak bitkisel protein dokularının devrede olduğu ürünün, ete eşdeğer lezzet sunması ilginç. Firma etin rengini, kandan değil de, soya köklerinden elde edilen leghemoglobinle sağlamaktadır. Ne var ki söz konusu bitkisel hemoglobin soyada düşük orandadır ve bundan böyle bir maya türünden (Pichia pastoris) elde edilecektir. Genetiği değiştirilmiş ürünler gurubundaki bu mayalar, ne ABD'de ve ne de AB'de de biyoteknoloji ile ilgili yasa düzenlemelerine tabi değildir.

1900'lü yıllarda bir civciv ancak 112 günde pazarlanabilirken, bu süre günümüzde 45 güne indirilmişti. Acaba biyoekonomi bizlere daha neler sunacak. Yahut sunabilecek mi? Görüldüğü kadarı ile olayın ekonomik boyutu o kadar önemli ki, ABD hayvancılık lobisi (Cattlemen's Association) bitki kaynaklı temiz etin yasaklanması için harekete geçti bile.

  • Site Yorumlarý
  • Facebook Yorumlarý Facebook Yorumlarý
Yeni yorum yaz
Henüz bir yorum yazýlmadý. Ýlk yazan siz olabilirsiniz.