Toplumumuz ne yazık ki, ülke ekonomisinin kilit taşı olan üretim sektörleri hakkında detaylı, güvenilir ve doyurucu bilgiye ulaşımda, sorun yaşamaktadır. Bu üretim sektörlerinden biri de narenciyedir.
Türkiye'nin narenciye ekonomisi ile ilgili yıllık istatistikler ötesinde üretim, pazarlama, çeşit geliştirme gibi konular ve hatta yetiştirilme stratejileri belirli kesimce merek edilmektedir.
2012 yılı verilerine göre yaklaşık 9 milyon hektar alanda, 130 milyon ton narenciye üretilmiştir. Bu üretimin %52`si portakal, %21`i mandarin, %12`si limon ve %6`sı greyfurttur.
4,3 milyon ton civarındaki yıllık üretim ile ülkemiz, dünya üretiminin ancak %3'ünü karşılamaktaysa da, üretiminin %37'sini ihraç eden ender ülkelerden biridir. Ancak bu ihracat son yıllarda ancak bir milyar US$ civarında kalmaktadır. 2010'larda 1,5 milyon tonluk ihracat sağlanabildiğine göre, Türkiye'nin bu konudaki potansiyeli unutulmamalıdır.
Söz konusu üretim miktarı, yılın iklim koşullarına göre değişebilmektedir. Nitekim 2016/17 rekoltesi bir öncesine göre %10 daha düşük olmuştur.
Akdeniz bölgesi bu ürünlerin 2016 yılı üretiminde portakal %43, mandalina %32, limon %20 ve greyfurt %5 pay almaktadır. Fakat yedi yıl öncesine bir göz atıldığında (Grafik!), bu ürünlerin toplam narenciye üretimindeki paylarında çarpıcı değişimlere rastlanmaktadır. Toplam üretimde portakalda %5'lere varan gerilemeye karşın, mandalinanın 2009-2016 yılları arasında en fazla artış gösterdiği izlenmektedir. Bunda şüphesiz, en fazla ihracatı yapılan ürün olmasının da payı olsa gerek (Çizelge!).
Bu dört ürünün ihracatında da, ülkelere göre sıralama değişiklik göstermektedir. Örneğin Irak'a ihracatta portakal ilk sırada iken, Rusya'ya yapılan narenciye ihracatında mandalina, Romanya ihracatında limon öne çıkmaktadır.
Türkiye, her ne kadar, yıllardır narenciye tarımı ve ihracatı ile iç içeyse de, başta kooperatifleşme olmak üzere, destek ve girdi maliyetleri açısından doyurucu adımları atamamıştır. Don zararının önlenme seçenekleri, sulama sistemleri gibi özellikle küçük çiftçinin zorlandığı yatırımlar, farklı bir destek tipini gerektirmektedir. Yaygın Akdeniz meyve sineği, unlu bitle mücadele ve ilaç kalıntı sorunları çözüm beklemektedir. Diğer narenciye üreticisi ülkelerde mali destekler uzun yıllar için ilan edilirken, Türk narenciye üreticisi yıllık belirlenen desteklere bel bağlamakta ve bu nedenle adeta önünü görememektedir. Bütün bunlar, rekabet gücünü koruma konusunda çok titiz stratejilerin geliştirmesini zorunlu kılmaktadır.
Rakip ülkelerdeki gelişmelerin de yeterince takip edildiği söylenemez. 2000'li yıllarda narenciye ihracatının yarısı Batı Avrupa ülkelerine yapılmaktaydı. İtalya ve İspanya gibi ülkeler daha kaliteli, daha iri ve çekirdeksiz çeşitlerle o pazarı elimizden alarak, bizi AB pazarından silmişlerdir. Hatta o ülke ürünleri, artı değerli çeşitleri ile Türkiye'nin hâkim olduğu kuzeyimizdeki pazarlarda boy göstermeye başladılar. Türkiye ise, İhracat listesindeki YAFA ve VAŞİNGTON portakal çeşitleri dışında, yeni bir çeşit ekleyememiştir. Ancak kasım-ocak aylarında hasat edilen ve pazara sunulan bu çeşitlerin sayısını artıracak, eylül-mayıs dönemlerinde tüketiciye sunulacak yeni çeşitlere gereksinimiz var. İşte narenciye ekonomimizin belki de en önemli sorunu hemen hemen her bir tür için yeni genotipler-çeşitler geliştirilmesidir.
Bu konuda, "yurt dışından bir çeşit getirerek sorunu çözebiliriz" şeklindeki bir düşünce çok pahalıya mal olacaktır. Çünkü artık dünyada pazarlanan her çeşidin sahibi vardır. O çeşidin ıslahçı hakkı bedeli (royalite) ödenmeden, o çeşit yetiştirilemez ve ürünün ticareti yapılamaz. O halde kendi çeşidimizi kendimiz ıslah etmek zorundayız. Bu konuda üniversitelerde ve kamuda yüzlerce yetişmiş elemanımız var. Ege, Antalya ve Alata Tarımsal Araştırma Kuruluşlarının başarılı ıslah timleri, birçok portakal, mandalina ve limon çeşidi tescil ettirmişlerdir. Hatta Alata'da mutasyon yöntemiyle dünyada ilk kez çekirdeksiz limon çeşitleri geliştirilmiştir. Fakat küresel ısınma arifesinde daha çok sayıda yeni genotipe gereksinimimiz olacaktır. Uzun vadeli onlarca güdümlü proje ile yeni çeşitler geliştirmek zorundayız. Ancak böylece rekabet gücümüzü artırabiliriz. Olası projeler: İlkbaharda hasada gelen çekirdeksiz ve iri mandalina, portakal; eylülde hasat edilebilen portakal; soğuğa, dona, hastalık ve zararlılara dayanıklı her tür narenciye; sıkmalık çekirdeksiz portakal, mandalina, vs.
Çok yıllık bitkilerde ıslah çalışmalarının ne derece zor olduğu da bir gerçektir. Fakat CRISPR-Cas, ZEN, TALEN gibi, bitkinin kendi içinde yapılan gen düzenlemelerine dayalı yeni bitki ıslah teknikleri, bu konuda büyük umutlar vaat etmektedir.