1996 yılında devreye giren transgenik bitkiler (GDO'lu ürünler) tarım sektörünce olumlu karşılanırken, birçok sivil toplum kuruluşunca, üretim ve tüketimleri ile ilgili olarak adeta savaş açılmıştır. Bu durum, devlet politikalarına da yansımış ve bazı ülke çiftçilerinin, GDO'lu çeşitlerle sağlanan artılardan, "neden kendilerinin yararlanamadığı" sorgulamaları başlamıştır. Nitekim İtalya çiftçileri, İspanya'daki meslektaşlarının sap koçan kurduna dayanıklı mısır çeşitlerini ekerek verim kayıpları yaşamamalarını örnek göstererek, transgenik mısır çeşitlerinin ekimi için talepte bulunmaktadır. Peki, nedir bu GDO'lu ürünleri cazip kılan ögeler?
2016 yılı verilerine göre GDO'lu bitkilerinin ekim alanları 185 milyon hektara ulaşmıştır. Bu da 1,15 milyar hektarlık her yıl ekilen dünya tarım topraklarının %16'sını oluşturmaktadır. Bu ara tescilli transgenik tür sayısı 30'lara, transgenik ürün eken ülke sayısı da 26'ya ulaşmıştır. Hatta Avrupa'da da GDO'lu mısır tarımı yapan ülke sayısı dördü bulmuştur. Hâlbuki başta AB ülkeleri olmak üzere, birçok ülke transgenik bitkilerin ekimine karşı çıkmaktadır.
Diğer taraftan GDO'lu ürünlerle ilgili olarak hazırlanan yüzlerce raporda olayın ekonomik yararları saptanırken, sağlık ve çevre ile ilgili olumsuzluğa rastlanmadığı dile getirilmektedir. Nitekim ABD Kongresi GDO'lu gıdaların güvenilirliği ile ilgili olarak kaynak oluşturmak amacıyla 2016 yılında Ulusal Bilim Akademisini görevlendirmiş ve Akademi de yüzlerce uzmana bir rapor hazırlatmıştır. Bu raporda bazı çarpıcı noktalar öne çıkmıştır:
GDO ürünlerinin tüketilmesi güvenlidir;
GDO'lu bitkiler, verimi artırmaz, fakat ürünün zararlı ve yabancı otlardan korumasına yardımcı olur;
Zararlılara ve yabancı ot ilaçlarına dayanıklı bitkilerle ilaç kullanımını azalmıştır;
GDO'lu ürünlerin yabani akrabalarla melezlenme tehlikesi bulunmamaktadır;
Bireysel sonuçlar farklı olmakla birlikte, çiftçilere ekonomik faydası vardır.
İşte, verim kayıplarının önlenmesi, ilaç tüketimindeki azalmalar, yüksek tohum fiyatlarına rağmen transgenik bitkilerin ekim alanlarının her yıl artışının ana nedeni olsa gerek.
Bir transgenik çeşidin üreticiye ulaşıncaya kadarki masrafı, 130 milyon doları bulmaktadır. Buna rağmen 2016 yılında dünya çapında üç çeşit patates, bir çeşit elma, iki çeşit pamuk, dört çeşit mısır, altı çeşit kolza ve bir çeşit soya fasulyesi tescil edilmiştir. Bu çeşitler, hem zararlılara dayanıklı ve hem de yüksek yağ kalitesi gibi çoklu hedeflere hizmet vermektedirler. Günümüz transgenik tohum piyasasındaki uluslararası firmaların yakın gelecekte tescil ettirecekleri çeşitlerin tür, hedef ve aday sayıları aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
Ürün
|
Hedef
|
2-3 yıl içinde
|
5-6 yıl içinde
|
Mısır
|
Zararlılara, yabancı ot ilacı ve kurağa dayanıklılık
|
12
|
8
|
Soya
|
Hastalıklara, zararlılara, nematodlara ve yabancı ot ilacına dayanıklılık, yağ kalitesini yükseltmek
|
12
|
12
|
Kolza
|
Hastalıklara ve yabancı ot ilacına dayanıklılık, yağ kalitesini yükseltmek
|
2
|
8
|
Pamuk
|
Zararlılara ve yabancı ot ilacına dayanıklılık
|
3
|
5
|
Çeltik
|
Zararlılara dayanıklılık
|
1
|
|
Çok uluslu bu firmaların yanında, birçok devlet de, kamusal kurumları ile kendi ekonomileri için yoğun araştırmalara başlamıştır. Ve ilk başarılı sonuç Brezilya'dan gelmiştir: Sap kurduna dayanıklı ilk transgenik şekerkamışı çeşidi 2017 yılında tescil edilmiştir. Bunu Avustralya'nın muz ve buğdayı, Yeni Zelenda'nın ryegrassı, Birleşik Krallığın buğday, patates ve camelinası, Malavi'nin muzu, Hindistan'ın şekerkamışı, nohut, hardal ve patlıcanı, Filipin'lerin çeltiği ve UGANDA'nın patatesi takip edecektir. (https://croplife.org/?s=pipeline)
Asıl sorun dünya tohumluk ticaretinde! Dünya tohum pazarı 1985'ten bugüne üç kat arttı. Söz konusu pazarın çiftçinin kullandığı tohumla birlikte 2022 yılında 113 milyar dolara çıkacağı beklenmektedir. 2016 yılı verilerine göre küresel ticari tohum piyasası (çiftçinin kullandığı tohum hariç) 45 milyar dolardı. Bunun %35'i transgenik tohumdu. Fakat son beş yılda transgenik tohum satışı yıllık %22 artarken, klasik tohum satışlarında ancak %5 artış gözlenmiştir. Bu durumda, AB ülkeleri gibi transgenik tohum piyasalarında olmayan ülkelerin 2022'nin o yüksek meblağlarından nasiplenme oranı sınırlı kalacaktır. O zaman, ülke yöneticilerinin yarınlarını garantiye almak için, şimdiden gerekli adımları atmaları beklenir.
Nazimi Açıkgöz