Ülkeleri ekonomik büyüklüğü; yıllık büyüme, enflasyon, işsizlik, döviz kuru, faiz oranı, bütçe dengesi ve nüfus hareketleri gibi onlarca parametreye bakılarak belirlenebilir. Ülkelerin ekonomik göstergesi olarak Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) krite
Bu durumda, 2017 yılı için ülkelerarası sıralamada Türkiye, 793,698 milyar US$ olan GSYH'sı ile değil de, satın alma gücü paritesi olan 2082,079 milyar US$ değeri ile devrede olacaktır. The Guardian'nın Dünya Bankası, IMF ve PwC ve verilerinden yararlanarak oluşturduğu grafik-çizelgede, ilk üç sütunda, yani birinci blokta, ekonomisi en büyük 20 ülkenin 2009 yılına ait satın alma paritelerine göre sıralamaktadır. Son üç sütunda, yani ikinci blokta ise, aynı ülkelerin 2050 yılı için yapılan satın alma parite tahminlerine göre sıralama yer almaktadır.
Her iki blokta ülke sıralamalarının nasıl değiştiği, iki blok arasındaki yeşil ve pembe hatların yönleri izlenerek kolayca yorumlanabilir. Örneğin ABD, Japonya, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerin tümünün pembe hatları düşüşle ikince blokta, yani 2050 yıllarında, daha alt seviyelere düştükleri izlenebilir. Buna karşı Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika, Türkiye ve Endonezya'nın ikince blokta daha yükseklerde yer aldığı bir gerçek. Bu durumda G7'leri, batılı zengin ülkelerin yerine, ağırlıklı olarak, bugünün gelişmekte olan Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Meksika gibi ülkeler temsil edecektir.
Yerlerini üst sıralara çeken ülkelerin genel özelliklerine bakıldığında; nüfus artışı, fiziki ve insan sermayesindeki artışlar, bilim ve ileri teknolojilerden yararlanma oranlarının öne çıktığı kolayca anlaşılabilir. Şüphesiz her ülke tüm sektörleriyle kalkınma konusunda elinden geleni yapmaya çalışır. Fakat bazı ülkeler, belirli sektörlere ağırlık vererek adeta aradan sıyrılır. Bu sektörlerden birinde tarımda, 2050'lerde dünya ekonomi sıralamasında ilk sıralarda olması beklenen BRIC ülkelerinin yani Brezilya, Çin, Hindistan ve Rusya'nın neler yaptıklarına bir göz atalım. (https://www.geneticliteracyproject.org /2016/03/07/future-crop-biotechnology-brazil-china-bric-nations/):
BREZİLYA: 2001 yılında 17 milyar US$'lık tarımsal ürün ihracatını 2011'lerde 97 milyar US$'a çıkaran bu ülke olarak, teknolojiye ve araştırmaya verdiği önemin meyvesini toplamaktadır. İlginçtir, diktatörlük zamanında çıkarttıkları bir yasa ile tarımsal araştırma faaliyetlerinde kamu, üniversite ve özel sektörü tek bir çatı altında toplayarak (EMPRAPA), Brezilya tarımda büyük gelişmeler sağlamıştır. Asidik savanaların toprak ıslahı ile yola çıkılarak, orada Afrika'nın "SAKALLI DARI" sını genetik materyal olarak kullanılarak yüksek verimli çeşitler elde ettiler. Böylece açık alan sığırcılığında dört yıl olan kesim ağırlığına ulaşım, 20 aya düşürüldü. Hindistan'nın zebu ırkından geliştirilen yeni sığır sürüleri ile dünya kırmızı et piyasalarında söz sahibi oldu. ABD'den sonra transgenik çeşit geliştiren ilk ülke olarak, biyotek soya, mısır ve pamuk tarımı yapılırken, tarımsal biyoteknolojide, şeker kamışı, fasulye, papaya, patates ve bazı ağaç türlerini tarla deneme aşamasına getirmiştir.(http://blog.milliyet.com.tr/brezilya-nin-tarimsal-mucizesi/Blog/?BlogNo=372462).
ÇİN: Dünyada tarımsal araştırmalara en fazla kamusal yatırım yapan Çin, tarımsal biyoteknolojide daha 2004'lerde sonuç almış ve kendi transgenik pamuk çeşitlerini üretime sokmuştur. Özel sektör de biyotek kavak, papaya, domates, biber çeşitlerini ticarileştirmek üzereler. Geliştirilen zararlılara karşı dayanıklı transgenik çeltik çeşidi 2018 yılında ABD'ce de tescillenmiştir.
HİNDİSTAN: 2003 yılında transgenik pamuk tarımına onay veren bu ülke, 2004 yılında 11,6 milyon hektar ekim alanın % 93'ünde biyotek çeşit ekilmiştir. Böylece verim % 34-42 oranında artırılırken, %50 civarında ilaç masrafları azaltılmış ve ilaçlamadan kaynaklanan çiftçi ölümleri %88 oranında azalmıştır.
RUSYA: Bu ülke biyoteknoloji konusunda oldukça geç kalmıştır. Putin'in imzaladığı ve 2012-2015 ve 2016-2020 yıllarında iki aşamada uygulanacak 1,18 trilyon rublelik bir programın asıl amacı, dünyada önemli yeri olan biyoteknolojinin artılarından Rusya'nın da yararlanması. (Biyoteknolojide Rusya'nın aklı başına yeni geldi,http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim)
Tarımsal biyoteknoloji konusunda Türkiye sanki sömürge dönemlerinde olduğu gibi, başka ülkelerin ürünlerini ithal edip, yem sanayisinde kullanarak, o ülkelerin çiftçisini desteklerken, kendi çiftçisine bu artı değerlerden yararlanmayı yasaklamıştır. Bu yasak bilimsel araştırmalara dahi öylesine yansımıştır ki, bu konuda ülkemizde "yaprak kımıldamamaktadır". Hâlbuki Pakistan hükümeti tüm tohumcularına transgenik çeşitleri geliştirmeleri için ücretsiz kullandırılmak üzere, uluslararası bir firmaya gen siparişi vermiştir.
Ekonomik sıralamada 2009 yılındaki yerlerini koruyamayacak olan İspanya, İtalya, Güney Kore gibi bazı ülkelerin 2050 sıralamasında gerilere düşmeleri ile ilgili tahminlerin nedeni, yeterli inovasyonla teknolojik gelişmelerini sağlayacak hamleleri henüz yapamıyor olmalarındandır. Bu, önümüzdeki on yıllarda yeterli atılım yapmayacakları anlamına gelmez. O nedenle, 2050 sıralamasın günümüz verilerine dayalı bir tahmindir. Her ülkenin yıllık kalkınma hızını artırmak için, tüm olanaklarını devreye sokacağı muhakkak. Türkiye de, 2050 yıllarda kendisi için öngörülen sıralamada 12. liğe yükselebilmesi için, yıllık kalkınma hızını ortalama % 6'ların altına düşürmemek zorundadır.