Bu kadar zorluk karşısında başka hiçbir meslek grubu yaptığı işi yapmaya devam etmez.
Dünyada 570 milyonun üstünde çiftçi ailesi var. Yani aileleri ile birlikte dünyanın yaklaşık 1/3 ü çiftçilik yapıyor. Evet yanlış okumadınız. Bunların %90'lık kısmı, ziraat mühendislerine veteriner hekimlere danışsa da üretim kararlarını kendisi alan aile çiftçileri. Sadece %10'luk kısmı Endüstriyel üretim yapan çiftçiler ve çiftlikler.
Bu yüzde doksanlık bölümü oluşturan aile çiftçileri de sanılanın aksine hala dünya gıda ihtiyacının %80'nini karşılıyorlar.
Yani bize anlatıldığı ya da zorla kabul ettirilmeye çalışıldığı gibi dünya da çiftçilik büyük ölçekte yapılmıyor. Çiftçilik ve tarımsal üretim halen küçük çiftçiler tarafından yapılıyor.
Hangi ölçekte yapılırsa yapılsın çiftçilikte üretim şartları her yerde çok zorlu, tüm dünyada çiftçilerin ortalama yaşları 50'nin üzerinde, köyden kent göçmeyi ve daha yüksek bir yaşam kalitesine kavuşmayı düşünüyorlar.
Yani sadece Türkiye'deki çiftçilerimiz değil böyle düşünen, aslında tüm dünyadaki çiftçiler aynı düşünceye sahip.
Peki gelişmiş ülkelerdeki çiftçiler rahat mı? Hayır onlarda rahat değil. Onlarında girdi maliyetleri yüksek, üretimleri hava şartlarından etkileniyor ve onlarda tüm çiftçiler gibi emeklerinin karşılığını alabilmek konusunda tedirginler.
Ama bu çiftçilerin bazıları diğerlerine göre daha mutlu ve refah içinde bazıları ise mutsuzluk ve umutsuzlukla güne uyanıyorlar.
İşte tam burada Hükümetlerin ve Devlet yönetimlerinin çiftçilere bakış açısı ortaya çıkıyor.
Dünyada devlet yönetimlerinin çiftçilere bakışı ve desteği açısından üçe ayrılıyor. Net bir ayrım var.
Birincisi Tarımda gelişmiş ülkelerin çiftçilerine bakış açısı. Onlar gıdanın hammaddesi olan Tarımı önemsiyorlar, bunların üretilmesi için çiftçinin bilgisine ve deneyimine güveniyorlar. Çiftçilerini sürekli destekliyorlar, onlara pozitif ayrımcılık uyguluyorlar. En ufak bir politika değişikliğine gittiklerinde ve çiftçilerin aleyhine bir karar oluştuğunda yer yerinden oynuyor, Çiftçiler hızla tepki veriyor, parlamento binasına keçilerle giriliyor, otoyollara elmalar dökülerek yollar saatlerce kapatılıyor ve yönetenlerin yanlıştan hemen vazgeçilmesi sağlanıyor.
Diyelim meteorolojik şartlardan ürün zarar gördü ve çiftçi kazanmayacak hemen yönetim buna uygun karar alıyor ve çiftçiye zarar gelmesini önlüyor. Ya da ürün fazla geldi ve fiyatlar düşme eğiliminde, ülke yönetimi ürünleri çiftçiden satın alıp hızla gıda ihtiyacı olan ülkelere gönderiyor. Tüm sistem planlı üretim üzerine kurulmuş. Almanya, ABD, Hollanda, İtalya, Avusturalya, Yeni Zelanda gibi ülkeleri bu gruba koyabiliriz.
İkinci grup ülkeler var. Onlar ise tarımsal üretim açısından çok uygun bir ortama sahip olmalarına rağmen çiftçilerini sahipsiz bırakmışlar. Çiftçileri yurt dışından gelen yatırımcılar için üretiyorlar. Çalışmaları karın tokluğuna bile değil. Yurt dışından gelenler üretimi yaptırıp tüm gıdayı alıp kendi ülkelerine ve zenginlerin pazarlarına pazarlıyorlar. Ülkeler açlık ve sefalet içinde. Kenya, Güney Afrika, Gana'yı inceleyebiliriz. Hükümetleri bunun için çok ta önlem almıyor.
Bir üçüncü grup var. Bu gruba ülkesinin yönetimi, çiftçilerin zorluklarını çözerek üretim artışı yapmak yerine, ithalat yaparak gıda fiyatlarını dengelemeyi düşünürken kendi çiftçisinin yerine yabancı ülkelerin çiftçilerin refahına katkı sağlayan, tam hasat döneminde piyasa fiyatlarını düşürmek için ithalat yapmaktan çekinmeyen, üretimi planlamadığı ve elinde doğru düzgün veri olmadığı için ürünlerin fiyatları düşerken piyasada fiyat yükselir korkusu ile ihracaat iznini durdurarak ürünlerin çiftçilerin elinde kalmasını, üretilen ürünlerin Pazar bulunamaması nedeniyle tarlada sürülmesine neden olan, show amaçlı desteklerle, siyasete yandaş kesimlere verilen yatırım teşvikleriyle, yurt dışından her zaman ithalat yapabileceğini sanan, Çiftçisinin kapitalist düzenin acımasız mengenesine sıkışmasına göz yuman ancak çiftçilerinin her şeye rağmen İNADINA ÜRETMEYE DEVAM eden bir üçüncü grup.
Çiftçiler neden İNADINA ÜRETMEYE DEVAM eder ki diye araştırmak istedim. Ege Üniversitesinden bir grup akademisyenin araştırmasındaki satırlar çok dikkatimi çekti.
Çiftçilerin %26'lık kısmı başka iş bilmediklerini ve mesleklerinin bu olduğu için üretmeye devam ederken, %67'lik önemli bir bölümü ise ailelerinden kalan toprakları işlemediklerinde çevrelerine karşı utanacaklarını düşündüğünü, bunun için üretmeye devam ettiklerini söylemişler.
Aynı araştırmada çiftçilerin %99 u çocuklarının çiftçi olmasını istemediğini de belirtmiş.
Şimdi düşünme zamanı.
Tarihe, tarımın ilk olarak ortaya çıktığı, tohumun ilk bulunduğu, ilk hayvan evcilleştirilmesinin yapıldığı "Bereketli Hilal" topraklarında, tarımı bitiren bir insan topluluğu olarak geçmek üzereyiz.
Çözümler basit ve zor değil, sadece kendine güvenen, ülkesinin refahını düşünen yönetici kadrolara ihtiyaç var.
Tarih sayfalarına nasıl yazılmak istediğinize karar vermelisiniz.