Ben on altı yıldır çiftçinin derdi ile dertlenen bir çiftçi dostuyum.
Çiftçi gibi yaşıyorum, çiftçi gibi çalışıyorum, çiftçi gibi hissediyorum ve çiftçilerin verimliliği ve karlılığını arttırmak için gece gündüz demeden uğraşıyorum.
Size çiftçilerden bir mektup var. Ben kaleme aldım. Onlar yazma ayıp olur dediler. Yok durumu bilsinler belki çözüm olur dedim.
Yazdım.
Salgın oldu insanların aklına düştü Çiftçi.
Hemen firmalar reklam vermeye başladı. "Tarım önemlidir. Çiftçimiz önemlidir". Canı çıkardı eskiden çiftçinin, şimdi hala çıkıyor ya gene bir kelime bahsetmezdi Televizyonlar gazeteler bakıyorsun herkes çiftçilikten, tarımdan, üretimin öneminden bahsediyor.
Keşke bu hep devam etse.
Yanlış anlamayın, salgın değil devam etsin istediğimiz çiftçiye olan önem, ilgi.
Neden oldu bu ilgi biliyor musunuz? Çünkü dünyanın gelişmiş ülkelerinde biz aç kaldık diye bağırmaya, ağlamaya başladılar. Pazarları marketleri yağmaladılar. Ama bizde olmadı. Çünkü bizim çiftçimiz her zaman olduğu gibi ve her şeye rağmen ve her zaman üretmeye devam etti ve salgın dinlemedi gitti tarlasını hazırladı, ekti, günü gelen ürünlerini hasat etti.
Ben size biraz çiftçilerimizden bahsedeyim, salgın sonrası ağızlarından düşürmedikleri çiftçimizden.
Çok sabırlıdır onlar. Ama öyle böyle değil, çok sabırlı.
Örneğin, milyon dolarlık yatlara verilen mazot bir lirayken, traktörüne konan 6 liradır, bilir her gün için için kahreder, ama oy almak istemeye gidersiniz yanına, mahcup olmayasınız diye hatırınızı kırmaz yine size oy verir.
Tefeciden fazla faiz aldığınızı bilir, ama ne yapsın devletin kredi ver diye emir verdiği bankalardaki memurlar onu zora koşuyor, sen kolaylık yapıyorsun birazda yüzüne gülüyorsun diye "işimi görüverdim" der, içicin soğutur, kazanır getirir borcunu kuruşuna kadar öder.
"Yapılacak iş mi bu" diye kızar her seferinde alırken ilacı gübreyi tohumu, ama atasından kalan toprağı ekmedi, ekemedi derler diye canından dişinden arttırır, çoluğunun çocuğunun rıskından keser yine de üretmeye devam eder.
Bakanlıktaki memurların hesapları doğru yapmaz. Fazla ürün için ihracaat, ithalat izinlerini hemen veremezsin, yine de Devlet baba vardır bir bildiği der.
Seçim zamanı Soğuk süt primi 12 krş diye açıklarsın, seçimde büyükşehirleri kaybedince geriye dönük olarak yani hakettiği süt primini 7 krş düşürürsün, hiçbir çiftçi örgütü bir şey dememiştir, sen sanırsın ki kandırdım, kanmaz. Ama yanına gittiğinde sen mahcup olmayasın diye elini uzatır elini sıkar.
Hepsini bilir. Kandırdım sanırsın, cahil anlamaz sanırsın. O öyle bir eğitim almıştır ki atasından değme kolejliye bedeldir. Sana kızmaz kaderine kızar. O yüzden çocuğum benim gibi olmasın der okutmaya uğraşır çocuklarını. Çiftçiliğe heves eden çocukları varsa olanlara kızar. "Görmüyor musun bizim rezilliğimizi" diye.
Kızgınlığını sana bana belli etmez ama ineğine dert yanar ahırda. Köyün Kahvesinde komşusuna. Ama devletine milletine söz söyletmez.
Bir söz vardır. Çiftçinin karnını yarmışlar gelecek yıl inşallah iyi olacak demiş. Hep umut vardır içinde. Hep bir sabır, hep bir sadakat.
Bazen uyarıyoruz sosyal medyadan, çiftçimizin elinde malı kaldı planlama yapın ihracaat yapılsın, ürün değerlensin diye.
Hemen altına cevap yazıyorlar. "Bırakında ucuza yiyelim. İyi oldu ihracaat olmadığı, çarşı Pazar ucuzlayacak." keşke öyle olsa romantik şehirli kardeşim. O öyle değil.
Sen bakma eline mikrofon alıp bir Televizyondan da bir saat program yeri alanların sana anlattıklarına. Onlar iki doğruyu yan yana koyar, evet doğru söylüyor demene kalmaz, başlarlar bilgisi olmadan fikir yürütmeye. Sen bakma onlara, inanma.
Önce sana biraz anlatayım, diyelim ki mutfak dolabı yapan bir marangoz var. Zarar etse işini devam ettirir mi? Ettirmez.
Peki tamirci zararına iş yapar mı? Yapmaz. Kimse zararına iş yapmaz. Kapatır o işi başka bir işe bakar.
Çiftçi şimdilik kapatmıyor, çiftçiliği bırakmıyor. Üretmeye çalışıyor. Elinden geldiğince ve umutla.
Ama bir gün canına tak ederse. İnan bana satar tarlayı traktörü senden benden daha rahat yaşayacak bir hayat sağlar kendine.
Şehirli arkadaşım, kardeşim, dostum. Senden birkaç ricam var. Çiftçi malını değerine satamazsa sen ucuza yiyemezsin bunu bir araştır.
Önce, Televizyonlardaki ucuz kahramanlara da inanma. Aracı falan diyorlar ya, aracılar maliyet artışındaki en masum kalemlerden biri. Yazılarımı takip et önümüzdeki hafta bunu detaylıca yazacağım. Tarla da 1 lira olan domates neden markette 4 lira. Herkes aracı diyor ya. Bakalım öyle mi. Haftayı bekleyin şaşıracaksınız.
Çiftçinin sağlıklı ürün üretmesi için kalıcı ve yapıcı yöntemlere ihtiyaç var. Öyle Büyük Şehir lerdeki Belediye Başkanlarının yaptığı gibi bir kamyon limonun, soğanın önünde fotoğraf vermekle olmaz bu iş. Yani sürdürülebilir olmaz. Bir kamyon limon bir bahçeden çıkar. Diğerleri bakar kalır.
Yani bu işin iç yüzünü öğrenmek istiyorsan, yazılarımı takip et. Birkaç haftaya tüm sırları öğrenmiş ve belki de bildiklerinle çözümün bir parçası olursun.
Haftaya çok özel bir yazı ile birlikte olacağız.