Gelecekle ilgili kararları oluştururken 2 yönlü politika uygulanmakta. Birincisi bugünkü durum ve gelecekte bugünkü durumun ne olacağı? İkincisi ise bugünkü durumdan farklı neler yapılabileceği konularındadır.
Dolayısıyla ilkinde mevcudu korumak ve geliştirmek amaç iken, ikincisinde geleceği şekillendirmek vardır. Bu nedenle birçok kimse ikinci durumu dikkate almadan bugünü kurtarma telaşında çabalamakta, gelecekte bugünkü durumunu koruma peşine düşmektedir. Oysa geleceği şekillendirme açısından bugünkü altyapının üstüne konulabilecek sosyal yapının geliştirilmesi ön plana çıkmaktadır
Havza bazlı destek beklenen bir gelişmeydi, ama desteklerin neye göre belirlendiği nelerin kıstas alındığı noktasında bir takım soru işaretlerinin olması havza bazlı desteğin ,ürün deseni belirlenirken gerekli şartlar altında yapılıp yapılmadığı noktasında endişelerimi gizleyemiyorum. Örneğin Türkiye'nin tahıl ambarı Konya Ovası her ilçeye hububatların desteklenmesi ön görülmüş olması gereken idi, her ilçeye yem bitkisi ekimi verilmiş ,(yem bitkisi denilince akla ise en başta yonca bitkisi gelmektedir.) fakat Karapınar bölgesi Mısır tarımının yapıldığı ve Türkiye'nin % 10'a yakın bu bölgeden karşılanırken neden acaba Karapınar dan Mısır (danelik) desteklemeden kaldırıldı? Yoğun su tüketimini kastettiler ise mısırın gelişim döneminde damla sulama yöntemi ile 3-4 kez sulanmakta olup, su tüketimi yıllara göre yapılan araştırmada 569-670 mm ve sulama suyu gereksinimi ise 358-437 mm arasında değişmektedir ve ortalama günlük su tüketimi 4.2 mm'dir. Buğdayın su isteği ile hemen hemen aynıdır. Yonca ise çok yıllık otsu bir bitkidir. Boyu 50-80 cm 'dir. ... 3.6 sulama bir yılda 6-8 kez biçim yapılabilmekte ve yıllık su tüketimi sıcak yörelerde 2500 mm ye kadar varmaktadır. Bu iki bitki de desteklerde su tüketimi kastedildiğini tahmin ediyorum ki böyle ise her ilçeye yem bitkisi ekimi neden verildi? Karapınar'da mısır desteği neden kaldırıldı?
Türkiye, elindeki doğal, insan ve diğer kaynaklar ile tarımını geleceği içine alacak şekilde doğru biçimde politika üretmesi gerekir. Aksi durumda zaten kıt olan doğal kaynaklarının sürdürülebilir biçimde tarımı desteklemesi mümkün olmayacaktır. Örneğin, Konya Ovasında yeraltı kaynaklarının 43 metreden fazla gerilemesi bunun tipik sonuçlarından birisidir. Bu hızla giderse son 30 yılda gerçekleşen bu gerilemenin hızlanarak devam etmesi ile ovanın su kaynağı tamamen tüketilebilir. Bu durum zaten kurak olan ovanın çöl olmasının önüne geçemeyecektir. Aynı şekilde toprak kanunu çıkmış olmasına karşılık, tarıma elverişli altyapısı tamamlanmış arazilerin şehirler ve sanayi tarafından yok edilmesidir. Bunun örneklerini hemen her şehirde, köyde, kasabada açıkça görmek mümkündür. Verimli arazilerin sanayileşme, yapılaşma, yol, havaalanı biçiminde kullanılması, tarıma daha az verimli ve engebeli kısımları bıraktığı için üretim maliyetlerinin artmasının da kaçınılmaz bir sonucu olacaktır.
Bugüne kadar Çukurova gibi son derece verimli arazilerin hızlı biçimde tüketilmesi, Kahramanmaraş şehrinin ovaya yayılması, Bursa'nın Yeşilova'sının tamamen yerleşim yeri olması nasıl ki önlenememişse, bundan sonrada önlenemeyecek gibi gözükmekte. Zira tarım amatör olarak ele alınamayacak kadar önemli, profesyonel düşünülmesi gereken bir sektördür. Milli tarım politikası desteklerin artırılması, mazot giderlerinin yarısını bakanlığın karşılaması, değil Tarım politikalarının da bu bağlamda uzun vadeli olarak planlanması, kısa süreli ve hükümet uygulamaları ile değiştirilememesi gerekir. Unutulmamalıdır ki tarım insan var oldukça var olacak bir sektördür. Yine unutulmaması gereken bir husus daha vardır, gelecekte teknolojik savaşlar değil gıda savaşları ön plana çıkacaktır. Bu da tarımdan geçmektedir.
Abdullah Kaya