1992 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Rio de Janerio'da düzenlenen Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda dünyada suyun giderek artan önemini dikkate alarak her yıl 22 Mart gününün "Dünya Su Günü" olarak kutlanmasına karar verdi.
1993 yılından bu yana her yıl 22 Mart günü bu gaye ile kutlanmakta ve dünyadaki su sorununa dikkat çekilmektedir. Fakat ülkemizde sözü edilen dünya su gününün kutlanması mümkün olmamaktadır. Zira bir konunun kutlanabilmesi için o varlığın yani su konusunun günden güne iyiye gitmesi gerekir. Halbuki ülkemizde izah edileceği şekilde iyiye gitme bir tarafa mevcut durum bile korunamamaktadır.
TÜRKİYE SU ZENGİNİ BİR ÜLKE DEĞİLDİR
Ülkemizin çok yıllık yağış ortalaması 643 mm.'dir. Bu miktar; 1 yılda ülkemiz sathına yağışlarla 501 milyar metreküp (diğer bir ifade ile 501 milyar ton) su düştüğünü ifade eder. Ülkemiz topraklarına düşen bu suyun bir kısmı toprak ve su yüzeyleri ile bitki yapraklarından buharlaşma ile tekrar atmosfere karışır. Bir kısmı akışa geçerek akarsular vasıtası ile barajlara, göllere ve denizlere taşınır, bir kısmı ise yeraltı suyunu besler. Yeraltı suyunu besleyen yağışların bir miktarı pınarlar vasıtasıyla tekrar yeryüzüne çıkar ve kullanıma hazır hale gelir. Günümüzün teknik ve ekonomik şartları içerisinde çeşitli amaçlar için tüketilebilecek yerüstü su miktarı 98 milyar metreküptür. Yeraltından çekilerek kazanılan 14 milyar metreküp su ile birlikte 112 milyar metreküp eder. Bu miktar ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının yaklaşık bin 400 metreküp (ton) olduğunu gösterir ki, bu da ülkemizin "su azlığı" yaşayan ülkelerden birisi olduğuna işaret eder.
Su varlığı yönünden ülkelerin durumu bilim çevrelerinde şu şekilde değerlendirilmektedir.
Su zengini ülkeler: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8 bin tondan fazla olan,
Su ihtiyacını karşılayan ülkeler: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2 - 8 bin ton arasında olan,
Su azlığı çeken ülkeler: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı bin - 2 bin ton arası olan,
Su fakiri ülkeler: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı bin tondan az olan ülkeler.
Bu sınıflandırmaya göre ülkemiz su azlığı çeken ülkelerdendir. Bu nedenle; ülkemizde suyu değişik amaçlarla kullanan; tarımcısı, sanayicisi ve kişisel ihtiyaçlar için su kullanıcısı olarak su kaynaklarını çok iyi koruyup akılcı bir şekilde kullanmak zorundayız. İşin daha da kötüsü ülkemiz 2030 yılında "su fakiri ülke" sınırına gelecektir. Türkiye İstatistik Kurumu 2030 yılında ülkemiz nüfusunun 100 milyon olacağını öngörmektedir. Halen su kaynaklarının en üst seviyede kullanıldığı düşünüldüğünde ve mevcut kaynakların tamamının bozulmadan kullanılabileceği düşünüldüğünde 2030 yılında kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yılda bin ton civarına düşecektir. Bu da ülkemizi su fakiri ülkeler sınırına getirecektir.
YERALTI SULARI ÇOK KULLANIYILOR
Çeşitli amaçlarla kullanmak için yeraltı sularının ruhsatlı ve ruhsatsız şekilde kapasiteden fazla kullanıldığı günümüzde birçok habere konu olmuştur. Bu aşırı tüketim sonucunda ülkemizin birçok bölgesinde yeraltı suyu gittikçe daha derinlerden elde edilir olmuştur. Bu durum sürdürülebilir yeraltı suyu kullanımı yapılmadığını göstermektedir. Örneğin çok değil daha 30 yıl önce birçok bölgede 40-50 metreden elde edilebilen yeraltı suyu (kuyu suyu) zamanla 80-100 metreden, daha sonra 120-150 metreden ve nihayet 200-300 metreyi bulan derinliklerden elde edilebilir olmuştur. Hatta verimli bir yer altı suyu elde etme imkanı kalmayınca içme ve kullanma amaçlı olarak Ankara'ya Kızılırmak'tan, İstanbul'a Melen Çayından su getirildiği ve tarım amaçlı olarak bazı ovalara başka ovalardan su getirildiği kamuoyunun bilgisi içindedir. Bu açıdan bakıldığında gelecek yıllarda bizi su temini konusunda daha büyük zorlukların beklediğini tahmin etmek zor olmayacaktır.
Yeraltı suyunun aşırı kullanımının bir diğer olumsuz sonucu ise yeraltından çekilen suyun boşalttığı alanın zamanla büyümesi ile yer kabuğunun o bölgede çökmesi olayıdır. Bu durum sonucu oluşan çöküntülere obruk denmektedir ve ülkemizde en çok Konya ve Karaman İlleri kırsal alanında görülmektedir.
KURAKLIK TEHLİKESİ KAPIYA DAYANDI
Devlet Su İşleri ve TEMA Vakfı gibi ülkemizin ilgili ve yetkili kuruluşları sıklıkla ve değişik sebeplerin etkisi ile ülkemizin kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ifade etmektedirler. Kuraklığı; meteorolojik kuraklık (uzun bir zaman içinde yağışın belirgin şekilde normal değerlerin altına düşmesi), sosyal kuraklık (toplumların içme ve kullanma su ihtiyacının yeterli miktarda ve zamanda karşılanamaması), tarımsal kuraklık (toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktardan su bulunmaması ve bölge yağışlarından daha fazla suya ihtiyaç gösteren ürünler yetiştirilmek istendiğinde tarımsal sulama için gerekli olan suyun temin edilememesi), hidrolojik kuraklık (uzun süreli yağış azlığının kaynak seviyeleri, yüzey akışı ve toprak nemi gibi faktörlerde kendini göstermesi) ve kar kuraklığı (toprağın alt katmanlarının su ile buluşmasını ve toprak profilinin su deposu haline gelmesini sağlayan kar yağışlarının yeterli olmaması) olarak ifade edebiliriz.
ALINABİLECEK TEDBİRLER
Kısa sürede küresel ısınmayı önleyemeyeceğimiz, iklimi değiştiremeyeceğimiz ve yağışı arttıramayacağımız göz önüne alındığında mevcut durumda ne gibi tedbirler alabileceğimizin incelenmesi gerekmektedir. En önemli tedbir ülkesel bir "kuraklık eylem planı" hazırlayarak kısa, orta ve uzun vadede kuraklığa karşı alınabilecek tedbirler belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Kuraklığa karşı tedbirler kuraklık yokken veya yaşamı zorlaştıracak seviyeye gelmeden alınmalıdır. Çeşitli amaçlarla su kullanan fertler ve kuruluşlar su tasarrufuna azami dikkati göstermeli ve günümüz şartlarında zor temin edilen suyu dikkatli ve tasarruflu kullanmalıdır. Bilim çevrelerinde dünya üzerindeki suyun yüzde 70'ini tarım sektörünün kullandığı ifade edilmektedir. O halde alınacak tedbirler konusunda en büyük görev de bu sektöre düşmektedir. Elbette tarımsal üretimi ve verimi düşürün denemez hatta her geçen yıl daha fazla ürüne ihtiyaç vardır. Öyleyse suyu daha dikkatli kullanmak uygun bir tedbir olacaktır. Bu ise sulama sistemlerinin değiştirilmesi ile mümkündür. Yani diğer sulama sistemlerinden bir an önce suyu daha ekonomik kullanan damlama sulama sistemine geçmeyi gerektirecektir. Bir diğer tedbir olarak "yağmur hasadı" düşünülmeli yani yağmur yağdığında suyun en kısa yoldan derelere ve denize ulaşması önlenerek depolanmalı ve ihtiyaç olduğu zaman kullanılmalıdır.