Manisa'nın Sarıgöl ilçesinden İngiltere'ye giderek, Oxford Business College'de kuru üzümün pazarlaması üzerine eğitim alan Derya Öztürk Aydın, bu ülkede kanatlı eti tüketiminin potansiyelini görünce üzümden vazgeçip piliç tesisi kurdu.
Farklı bir amaçla gidip, geriye bambaşka fikirlerle dönen Derya Öztürk Aydın'la bu projesi hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bizlere başarıya giden her yolun birşeylere vesile olabileceğinin mesajını verdi.
Derya Hanım öncelikli olarak sizi tanıyabilir miyiz?
1979 Manisa Sarıgöl doğumluyum, 2 çocuklu ailenin en küçük çocuğuyum. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesini bitirdikten sonra 2004 yılında Manisa'nın Sarıgöl ilçesinde zirai ilaç bayii açtım. Ailemin çiftçilikle uğraşması bu mesleği seçmemin en önemli sebebiydi. 2007 yılına kadar zirai ilaç satışı ve çiftçi danışmanlığı yaptım.
İngiltere yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz? Sizi İngitere'ye sevk eden sebepler nelerdi?
Ailem bağcılıkla uğraşıyordu. Sultani üzüm yetiştiriyorduk farklı çeşitlere yönelsek de üretim alanlarımız arttığı için pazarlama sıkıntımız büyüyordu. Damla sulamanında hızla gelişmesiyle üretim alanlarımız büyümüştü değerlendiremediğimiz ürünümüz hızla artıyordu. Bu sebepten yola çıkarak aile şirketi olan bayiiden ayrılıp İngiltere'ye gitmeye karar verdim. 3 aylık dil eğitiminden sonra yeterli seviyeye ulaştığımdan Brighton'dan Oxford Business College'a kayıt oldum. Marketing ve Business dersleri almakla birlikte okuldaki değişik ülkelerden arkadaşlarım ve çalıştığım part-time işler sayesinde (garsonluk, tezgâhtarlık ) insanları çok iyi gözlemledim ve başarılı bir network ağı oluşturdum.
Bağcılık ve üzüm pazarlaması üzerine olan girişimlerinizden tavuk sektörüne geçiş nasıl oldu? Tavuk sektörünü seçme nedenleriniz nelerdir? ve Türkiye'deki tavuk sektörünü değerlendirebilir misiniz?
İngiltere'de kanatlı eti tüketiminin yoğun olduğunu gördüm. Orada çok fazla müslüman yaşıyordu ve onlar için beslenmede en önemli şart "helal gıda" idi. Domuz eti müslümanlara haram olduğundan çok fazla tavuk tüketiyorlardı üstelik en ucuz ve zengin ayrıca kolay protein kaynağıydı. Ayrıca insanlar köylerinde çok mutluydular sanırım gelişmişlik buydu. Büyük şehirlerde çalışanlar yüksek teknolojileri sayesinde ( hızlı trenler) köylerde yaşayabiliyorlardı. Sağlık, tarım ve üretim çok önemliydi. Üretim yağmayan bir toplum gelişemezdi.Gördüğüm tüketim alışkanlıkları kafamda farklı iş fikirlerinin doğmasına yol açtı ve kuru üzümün pazarlanması fikrinden uzaklaştım. Buralardan yola çıkarak ülkeme döndüğümde tavuk üretmeye karar verdim.
Tavuk Çiftliğinizin kuruluş hikayesini ve çiftliğinizi bize anlatabilir misiniz?
Bu iş için çok ciddi bir sermaye gerekiyordu ve maalesef benim özsermayem yoktu. İngiltere'de tanıştığım arkadaşım Aslı'nın düğününde eşim Mimar Özgür Aydın'la tanıştım. 1 senelik flört evremizde projemizi yazıp tarım il müdürlüğümüzden gerekli ruhsatlarımızı aldık. Projemizin başlaması için gerekli tüm hazırlıklar bitmişti ve kaynak arıyorduk ki basından TKDK'yı duyduk çok heyecanlanmıştık. Kuruma gittik başvurumuzu yaptık ve istedikleri kriterlere göre projeyi tekrardan düzenledik, TKDK'dan projemiz onayladığında evlenmiştik, inşaatın bitimiylede Öztürk bebeği kucamıza aldık. Zorlu bir süreçti fakat çalışmalarımızın meyvesini almıştık. 50 bin kapasiteli 1274 proje bedeli olan projenin 700 bin liralık kısmını TKDK kurumu destekledi ve bu proje şu an İşbankasının da desteğiyle 160 bin kapasiteye ulaştı. Avrupa birliği şartlarında en son teknoloji ile kurulan modern çiftliklerimizde üretim devam etmektedir. Her sektörde olduğu gibi tavukçulukta da dönemsel sıkıntılar yaşamaktayız fakat en ucuz ve zengin protein kaynağımız olduğu için de beyaz et sektöründe üretim hızla artmaktadır.
Pazarlama işlemleriniz nasıl? ve Markalaşma adına neler düşünüyorsunuz?
Şimdilik fason üretim yapıyoruz fakat yeterli kapasiteye ulaştığımızda kesimhane ve marka fikirlerimiz var bunun yanında sofralık sultani çekirdeksiz üzümde de marka işlemleri tamamlanmış farklı üretim ve pazarlama modelleri de hazırladık. Bunları pazara çıktığımızda sizlerle paylaşacağım. Günümüzde en önemli pazarlama modeli markalaşmak, güvenilirlik ve sürdürülebilirlik.
Zengin network ağınız sayesinde artık pazara, tüketiciye ulaşmak çok kolay. Fakat birinci şart güvenilirlik ve devamlılık bu da markanız ile tamamlanıyor.
Gelecekteki hedefleriniz nelerdir?
Gelecekteki en büyük hedefim hatta üzerinde şu an çalıştığım projem Yenilenebilir Enerji. Elimizdeki mevcut atıklarımızı ve kaynaklarımızı kullanarak çevreye ve insanlara faydalı olmak ayrıca tesislerimizde girdileri minimize etmek ve bilinçli tüketici olmak, gelecekte kaynaklarımızı idareli kullanan bilinçli toplum bireyleri yetiştirmek... Nice projelerimizde birliktelik dileğiyle..
Bizlerde Derya Hanım'ı bu başarılı işlerinden dolayı tebrik ettik. Sektöre meraklı birçok genç girişimci insanlarımıza örnek olması diliyoruz.
Röportaj: Tuğba Gülsever