YEŞİL ALTIN ANTEPFISTIĞI

Antepfıstığı tarihi MÖ 1800-1200 yıllarındaki Eti dönemine kadar dayanan, ülkemizde ve diğer bazı Ortadoğu ülkelerinde antepfıstığı ağacı; 'altın ağacı' veya 'yeşil altın' meyvesi; 'kralların meyvesi' veya 'meyvelerin kralı' olarak tanımlanmaktadır.
Antepfıstığının anavatanı Anadolu, Kafkasya, İran, Türkmenistan ve Orta Asya olarak bilinmektedir. Cumhuriyetten önce Antep, Halep'e bağlıyken Antepfıstığı ihracatı Şam üzerinden yapılmaktaydı, bu yüzden ülkemizde ürünün ismi 'Şamfıstığı' olarak biliniyordu. Ancak yöremizin ve ülkemizin en önemli tarımsal ve de stratejik ürünü olan fıstığın adı Gaziantep Ticaret Odası'nın 1997 yılında TPE'ye yaptığı başvuru sonrası 2000 yılında Kırmızı, Uzun, Halebi, Ohadi ve Siirt türleri de dahil olmak üzere 'Antepfıstığı' adı ile tescillenerek dünya piyasalarında da ürünün Türkiye'den ihracatı sırasında Antepfıstığı olarak adlandırılmaya başlanmıştır.
 
Dünya'da en çok Gaziantep çevresinde bulunan alanlarda iklim ve toprak şartlarına uyum sağladığı gözlemlenmiştir. Başka hiçbir kültür bitkisinin yetişmediği, kurak aşırı sıcak hava koşullarında ve bakımsız topraklarda bile antepfıstığı ağacı yetişmektedir. Antepfıstığı ağacı dişi ve erkek olarak iki çeşittir. Bahçe kurulumu yaparken dişi ve erkek ağaçlar aynı alanda belirli oranlarda bulundurulmalıdır. Uygun bahçe kurulumu, ağaçlardan elde edilecek verim ile doğru orantılıdır. Antepfıstığı ağacının ürün verimi dikildikten sonra yaklaşık 25 yıl sürmektedir. Eskilerin bahsettiği ' dedelerin torunlarına armağanı' sözü ağacın nazlı şekilde büyümesinden gelmektedir. Antepfıstığı ağacı bir yıl çok fazla ürün verirken ertesi yıl az ürün vermektedir. Böylesine zorlu şartlarda gelişen antepfıstığı meyvesinin besin değerleri bakımından insan sağlığına çok faydalı bileşenler içermesi, ürünün mucizevi etkilerinin görülmesi ile birlikte tarihte güç ve sağlığın simgesi olarak anılmıştır. Antepfıstığı meyvesi çerezlik- tuzlu kavrulmuş şekilde- ve endüstriyel olarak -pasta, tatlı, lokum, çikolata, baklava, dondurma, sucuk, salam, sosis gibi çeşitli gıda sektörlerinde- kullanılmaktadır. 
 
Antepfıstığının sofralarımıza tüketilmek için hazırlanması da antepfıstığının ağacının yetişmesi kadar uzun ve meşakkatlidir. Mahsul döneminde bahçelerden toplanan antepfıstığı, üreticiler tarafından kurutularak muhafaza edilmektedir.  Kuru halde depolanan antepfıstıkları tüketilecekleri zaman işlenmeye başlamaktadır. Ülkemizde kabuklu antepfıstıkları dış kırmızı kabuğu suda bekletilerek ve kavlatılarak soyulur. Soyulan ve ıslak hale gelen fıstıklar, uzun süren çıtlatma için kurutulur.  Antepfıstığının çerezlik olarak tüketime hazırlanmasında en büyük problem tüm meyvelerin ağzının açık hale getirilmesidir. Geleneksel yöntemde bu işlem bayanlar tarafından evde; el yordamı ya da çıtlatma pensleri ile yapılmakta, hijyenik koşullar göz önünde bulundurulmamaktadır. Yerel yöntemler uygulayarak bir bayan, günde 15 kg civarı fıstığın ağzını açmaktadır. 
 
 
 Bu şekilde eski yöntemlerle çıtlatılan antepfıstıkları, kavrulmadan önce tekrar belirli miktarda tuzlu suda bekletilmektedir. Bekleme esnasında sıcaklık, nem gibi mikroorganizmalarının gelişim için elverişli ortam koşulları, ürünün küflenmesine ve aflatoksin üretmesine sebep olmaktadır. 
 
AFLATOKSİN NEDİR ?
 
İnsan gıdalarında, tahıllarda, yemlerde ve her türlü kuru yiyeceklerde rutubetin artmasına ve sıcaklığa bağlı olarak, mantar türleri hızla üreyerek mikotoksin  (küf zehiri) denilen zararlı bir toksin (zehir) üretirler. Bunların en önemlisi "Aflatoksin"dir.  Aflatoksinler, kuvvetli zehir ve kanserojen maddelerdir. En zehir etkili olanı hem kanser hem de gen yapısını değiştirebilen Aflatoksin B1'dir. Aflatoksin sıklıkla hasattan önce tarlada ekinlerde oluşur. Eğer ekinin kurutulması aksatılırsa ve depolama esnasında küf gelişimi için su miktarının kritik değerleri aşılırsa hasat sonrası kontaminasyonu gözlenir. Böcek ve kemirgen istilası da bazı depolanmış ürünlerde küf gelişimini kolaylaştırır. 
 
Aflatoksinlerin, insanda zehirleyici etkileri yanında, doğumsal anomaliler, hepatit, siroz ve kanser yapıcı etkileri bulunuyor. Akut yani ani zehirlenme etkileri genelde çok seyrek görülüyor. Yüksek miktarda aflatoksin içeren gıdaların kısa sürede ve fazla miktarda tüketimi genel zehirlenme belirtilerine benzer sindirim bozukluğu, sarılık, vücutta kanamalar ve karaciğer yetersizliği ile ölüme neden olabiliyor. Kan ve idrar testleri ile teşhis edilebiliyor. Kronik yani yavaş ve uzun süreli zehirlenmede ise B tipi hepatit yani karaciğer iltihabına bağlı siroz, karaciğer kanseri, kalın bağırsak, mide, akciğer kanseri ve iç organlarda yağlanmaya bağlı deformasyona neden olabiliyor.
 
ANTEPFISTIĞI ÜRETİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
 
Gelişen teknoloji ile entegre tesisler kurulmalı, çıtlatma makineleri ile üretim yapılmalıdır. Ürünün kalitesinin yükselmesi, aflatoksin oluşumunun engellenmesi, iş gücünden tasarruf edilmesi için teknolojiyi en verimli şekilde kullanmak gerekmektedir. Kesintisiz ve seri işlem gören antepfıstığı tüketicinin eline lezzet kaybına uğramadan dünya gıda işleme standartlarına uygun ve hijyen zinciri kırılmadan ulaşabilecektir. İnsan sağlığı açısından düşünüldüğünde, birçok besin öğesi bakımından zengin olan antepfıstığı, teknolojik yöntemlerin sayesinde krallara layık bir ürün olacaktır.Geniş kullanım alanı bulunan antepfıstığı 'Akdeniz Geleneksel Gıda Piramidine' göre her gün tüketilebilen gıdalar kategorisinde yer almaktadır. Beslenme piramidinde yemişler bölümünde antepfıstığı yer almaktadır.
 
 
ANTEPFISTIĞININ FAYDALARI
 
 Akciğer için iyi bir iltihap temizleyicidir. Göğsü yumuşatır, ağrılarını hafifletir, öksürüğün geçmesine yardımcı olur. Vücuda enerji verir. Yorgunluğu giderir. Bedeni ve zihni kuvvetlendirir.100 gramı protein, vitamin B1 ve fosfor ihtiyacının %35''ini karşılar. Kandaki kolesterol seviyesini düşürür. Kroner kalp hastalığının riskini azaltır. Günde 10-12 adet yenilen Antepfıstığı, vücudun günlük yağ ihtiyacını karşılayabilmektedir. İnce bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan şekerinin yükselmesini önler. Bu bakımdan şeker hastalarının antepfıstığını tüketmeleri önerilir. Böbrek ve safra kesesi ağrılarını dindirici etkisi vardır. Protein ve bol E vitamini ihtiva eder. Cinsel arzunun uyarılmasını sağlar ve afrodizyak etkisi vardır. Vitamin E,B ve C bakımından oldukça zengindir. İçeriğindeki doğmamış yağ asitleri sebebiyle kalp dostu olan antepfıstığının kansere karşı koruyucu etkisi de bulunmaktadır. Antepfıstığı çocuklarınızın zeka gelişimine de katkı sağlamaktadır. Aneminin (kansızlık) önlenmesinde de oldukça yararlıdır. Antepfıstığının damar yapısını düzenlediği ve damar tıkanıklığını engelleyebileceği de bilinen faydaları arasındadır. Antepfıstığı şeker hastalığında (Diabete Mellitus)kullanılabilir. Yapısındaki lipitlerin çoğunluğu monounsature yağ asiti içerdiğinden(35 g), kan şekerini yükseltme (Glisemik indx) yönünden buğdaydan daha az riske sahiptir. Pişmiş balık etinden daha fazla protein içermektedir. Pismiş brokoliden daha fazla lif içermektedir. Kolesterol içermez. 100 gr antepfıstığında 500 mg fosfor, 1020 mg potasyum, 136 mg kalsiyum, 158 mg magnezyum, 5.2 mg E vitamini, 7 mg C vitamini, 0.20 mg B12 vitamini, 1.45 mg  nikotinamid bulunmaktadır.

BİLGE DAĞDELEN

Ziraat Yüksek Mühendisi
» Tüm Yazıları
  • Site Yorumlarý
  • Facebook Yorumlarý Facebook Yorumlarý
Yeni yorum yaz
Henüz bir yorum yazýlmadý. Ýlk yazan siz olabilirsiniz.