Son yıllarda sağlıklı yaşam trendinin olmazsa olmaz koşullarından biri, her gün avuç dolusu vitamin ve destek ürünü almak oldu.
Birçok insan yaşamı uzatacak, yaşlanmayı durduracak, savunma sistemini güçlendirecek, kanserden koruyacak onlarca farklı vitamin alıyor. Birçok doktor, hastasına avuç dolusu vitamin reçeteleri yazıyor, internet çeşitli vitamin satan web siteleriyle dolu ve muhtemelen siz de herhangi bir vitamin kullanıyor olabilirsiniz. İyi de bu kadar çok vitamin almak ne kadar sağlıklı, ne kadar yararlı? Vitamin haplarının gerçekten yaşamı uzatacak 'rolleri ve güçleri' var mı, bu konuyu araştıracağız.
NEDEN ÖNEMLİ?
Vitaminler 1900'lü yılların başında bulundu. İsmini "vital amin" yani "hayat veren azot"tan aldı. O dönemlerde bilim adamları, yaşam için sadece azotun önemli olduğunu düşünüyorlardı. Daha sonra birçok değişik vitaminler keşfedilmeye başlanınca vitaminler alfabetik olarak adlandırıldı (A, B, C, D...). Benzer vitaminlerin farklı alt grupları da numaralandırıldı (B1, B2, B6, B12).
Vitaminler vücutta düzenleyici ve koordinatör olarak çalışırlar. Ciltten kemik sağlığına, metabolizmanın işleyişi ve bağışıklık sistemini düzenlemeye kadar çok farklı hayati işlevlere sahiptir. Genel olarak 'suda çözünen' ve 'yağda çözünen'ler olmak üzere iki grupta incelenir.
SUDA VE YAĞDA ÇÖZÜNENLER
Suda çözünen vitaminler C, B1, B2, B6, B12, niasin olarak sıralanabilir. C vitamini, proteinlerin ve kolajenin yapımına destek olur, savunma sistemini güçlendirir. B1 ve B2 vitaminleri karbonhidratlardan enerji yapımını sağlar, B6 protein yapımına yardımcı olur, bağışıklık sistemini güçlendirir. B12, kırmızı kan hücre yapımında rol oynar, eksik olursa kansızlık olur, niasin ise sinir dokusunu güçlendirir.
Bu grup vitaminlerin eksikliğinde 6-8 hafta içinde enzim aktiviteleri bozulur ve vücutta ciddi bozukluklar başlar.
Yağda çözünen vitaminler ise A, D, E ve K vitaminleridir. A vitamini hücre büyümesi, görmenin güçlenmesi ve bağışıklık sistemi için çok önemlidir. D vitamini kemik yapımında rol oynar, E vücudun savunma sistemini güçlendirir, antioksidan etkilidir. K vitamini ise kan pıhtılaşma mekanizmalarında rol oynar, protein yapımını güçlendirir.
FAZLASI YARARLI MI ZARARLI MI?
2010'lu yıllarda Time Dergisi'nde yayınlanan ilginç bir çalışma var. Derginin yazarı John Cloud, 5 ay boyunca her gün 22 vitamin hapı almış,1200 dolar harcayarak yaptığı bu çalışmanın sonucunda bu kadar vitaminin sağlığa bir yarar oluşturmadığını açıklamış.
C ve B grubu vitaminler hücrelerin sıvı kısımlarında bulunurlar. Vücutta kalma süreleri kısadır. Besin destekleriyle dışarıdan fazla miktarlarda alındığında ihtiyacın dışında kalan kısım idrarla dışarı atılır. Bu nedenle avuç avuç C vitamini ya da B grubu vitaminleri almaya gerek yoktur. Yağda eriyen vitaminlerin vücuttaki kalma süreleri uzun. Bu grup vitaminler vücudun ihtiyacı kadarı kullanıldıktan sonra geri kalan kısmı depolanır. Vücutta birikir.
Bu nedenle yağda eriyen vitaminleri gereğinden fazla almak toksik etki yapar, zarar verir. Özellikle A vitamininin karaciğerde fazla miktarda birikmesi ölümcül olabilir.
Yapılan bir araştırmada 50 yaş üstü 39 bin erkeğin bir bölümüne E vitamini, bir bölümüne plasebo yani etkisiz ilaç verildi ve bu gruplar yıllarca izlendi. Sonuçta fazla E vitaminin yararı olmadığı gibi prostat kanserini de artırdığı ortaya çıktı.
NE YAPMALI?
- Vitaminleri doğal yollardan, gıdalardan alın. Vitamin haplarına gerek yok.
- Ülkemizde dengeli beslenen bir insan günlük vitamin ihtiyacının tamamını doğal besinlerle karşılayabilir. Günlük ihtiyaç için bir tabak salata, bir meyve, bir bardak süt ya da yoğurt, 4-5 kaşık kuru baklagil ya da tahıllı gıdalar kilit öneme sahiptir ve ihtiyacı karşılar, her gün almaya çalışın.
- Yağda eriyen vitaminler vücutta birikebilir, dikkatli alın, destek tedavisi alıyorsanız vitamin düzeylerinizi kontrol ettirin.
- Multivitaminlerde bir tablet içindeki birden fazla vitaminin etkileşimi sorgulanmaktadır, takviye almak zorundaysanız ayrı ayrı alın.
HAP MI BESİN Mİ?
ABD 2010 yılında vitamin ve destek ürünlerine 28 milyar dolar harcamış. Ülkemizde bu konuda kesin bilgi yok, ama hangi internet sayfasını açarsanız mutlaka albenisi çok yüksek vitamin reklamları var. Tüm vitamin reklamları da meyve ve sebze figürleriyle süsleniyor ve öyle servis ediliyor. Çoğumuz bu reklamlar sayesinde aldığımız her bir vitamin hapıyla güzel meyveler ve salatalar yediğimizi sanıyoruz. Oysa vitaminler organik maddelerdir. Bunun anlamı karbon elementini içeriyor olması. Bu nedenle organik bir maddenin haptan değil organik besinlerden ve taze alınması çok önemli.
Üzerine domates doğranmış yeşil yapraklı bir tabak salata, günlük C, A, E ve K vitamini ihtiyacını karşılar. Bir bardak süt, bir günlük D, B2, niasin ve B12 vitamin ihtiyacını karşılar. B1 ve B6 vitamini 5 kaşık kuru baklagilden sağlanabilir. Eğer günlük 100 gr balık, tavuk ya da kırmızı et alırsanız tüm vitaminleri fazlasıyla almış olursunuz. Bunlar ülkemizde bol ve kolay bulunan gıdalar.
TERÖR SÜRECİNDE KRONİK HASTALIK YÖNETİMİ
Önceki gece dünya, hepimizi derinden yaralayan çok üzücü yeni bir terör olayıyla karşılaştı. Öncelikle Fransız halkına başsağlığı diliyor ve üzüntülerini paylaşıyorum. Terör olaylarının iki hedefi var. Birincisi toplumda masum insanlara doğrudan zarar vermek ve fiziksel travma. Ama göz ardı edilmemesi gereken ikinci boyut çok daha önemli. Psikolojik travma...
Terör milyonlarca insanda üzüntü, korku, öfke, umutsuzluk ve kızgınlık gibi duygular uyandırıyor. Bu olaylar; adrenalin ve kortizol adlı hormonların yapımını artırarak vücutta tüm organlar üzerinde stres oluşturuyor.
Bu psikolojik travmadan özellikle diyabet, yüksek tansiyon, koroner kalp hastalığı, kronik böbrek yetmezliği gibi kronik hastalığı olan hastalar çok daha fazla etkileniyor. Yapılan çalışmalar, yoğun bir stres anında tansiyonun 3-4 puan arttığını, kan şekerinin 40-60 mg/dl yükseldiğini, kalp hızının fazlalaştığını göstermekte. Bu değerler bile yeni bir koroner hadisesine, kan şekerinin çok yükselmesine ya da bir tansiyon krizine neden olabilir.
Bu nedenle psikolojik travma oluşturan kriz süreçlerinde kronik hastalık yönetimi ve hastaların korunması büyük önem taşır. Kronik hastalığı olanların bu süreçlerde daha sıkı tıbbi kontrollerinin yapılması gerekir. Diyabetlilerin daha sık kan şekeri ölçümü yapılması, yüksekse ilaçlarının ya da insülin dozlarının yeniden ayarlanması gerekebilir.
Kalp ve böbrek hastalarının ilaçlarını kesinlikle atlamamaları, sürekli tansiyon ve nabız kontrolünün yapılması gerekir. Acil durumlarda hemen bir doktora ve hastaneye başvurulmalıdır. Ama en önemlisi kronik hastaları, mikro travma ve gerginlik oluşturacak haber, dedikodu söylenti fırtınası gibi panik atak oluşturacak durumlardan izole etmek ve uzaklaştırmak gerekir.
Bu konuda Dünya Sağlık Örgütü ve ülkemizde Sağlık Bakanlığı bir kriz masası oluşturarak kronik hastaları, acil durumlarda hastalık yönetimini nasıl yapacakları konusunda bilgilendirmelidir. Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ'ın, "Terör sürecinde kronik hastalık yönetimi" konusunda ülkemiz adına çalışma başlatarak bu konuda öncü olmasını diliyorum.