Maalesef ülkemizde her gün bir çok platformda tarımın, çiftçinin sorunları tartışılır çözümler üretilir ama her nedense bir türlü bu çözümlerle sorunlar çözülmez.
Bir başka platformda yine gündeme gelir yine aynı çözümler tarımın ve çiftçinin sıkıntıları bitmez bu kısır döngü içerisinde döner durur.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu sorunlara çözüm üretmek için çırpınır durur. Bir tarafta AB ile olan sözleşmeler bir taraftan bürokrasi diğer bir konu siyasi oy kaygısı ile verilen destekler hibeler derken ne tarımın sorunları çözülür nede çiftçi memnun edilir. Demek ki sorunlara ve çiftçiye bakış açısı yanlış ki tüm bu çalışmalardan ortaya çıkan sonuç sektörü ve çiftçiyi iyi tanıyamamak.
Hızla büyüyen nüfusumuz daralan ve küçülen tarım alanlarımız hor kullandığımız ve değerini bir türlü kavrayamadığımız toprağımız sanayileşme ve ekonomik büyüme kaygısıyla kaybettiğimiz değerlerimiz kirletilen çevremiz derelerdeki sularımız ve canlılarımız vs örneği çok olmakla birlikte kırsalda yaşayan insanımıza sanıyorum yeteri kadar değer vermiyoruz. Bu insanların değerleri üzerinden hareket etmiyoruz .Bir ülkede el üstünde tutulması gereken vatandaş yani 1. Sınıf vatandaş üreten kişiler olmalıdır .hangi zümreden hangi meslekten olursa olsun hangi konumda bulunursa bulunsun üreticiden asla üstün olmamalıdır. Üreticiye ve üretilenin bir değeri olmalı buna göre de politikalar üretilmelidir.1984 yıllarından sonra ülkemizde hızla büyüyen gelişen sanayi maalesef kırsalda da bazı değişimlere neden oldu.Hazır tüketen toplum modasına kırsalda yaşayan tarımla iştigal eden çiftçilerimiz ve aileleri yumurtayı bile şehirden alır hale geldi .Hayvanlardan sağmış oldukları sütü kapıya kadar gelen sütçüye verirken ardından siparişleride başladı .Peynir tereyağı evin ihtiyaçları sütçüden tedarik edilir oldu. Maalesef bu hazırcılık diğer ürünlerede sıçradı hazırcılığın getirdiği sorunlar ise katkat büyüdü böylecede üretici ya fabrikacının yada tüccarın insafına kaldı.
Şimdilerde ise bu sorunlara çare arıyoruz.Her gün gazete manşetlerinde sosyal medyada üretici sorunları köşeleri ,haberleri daim vardır ve olmaya devam edecektir. Peki bu durumda kim kazanacak tabiiki sermaye. Üretici kazanamayacak. Bir müddet sonra üretimi de bırakacaktır. Üretici kendi işinin sahibi patron sıfatından çıkarak iş aramaya başlayacaktır.Halbuki eskiden öylemiydi annnelerimiz ninelerimiz üretime emeğini katar öncelikle ev ihtiyaçları temin edilmeden hiçbir ürünü satmazdı. Yani tarımda üretilen ürün şimdilerde mutfak diyoruz ama anadolunun değişik kesimlerinde aşhane ,kiler kayıt evi gibi isimlendirilen alanlar birer imlathane gibi çalışırdı Üretilen ürünler burada işlenir satışa bu şekilde arz edilirdi. Annelerimiz müthiş bir ustaydı kadıncağızın bildiklerini saysam kitaplara sığmaz. Şimdi onun ürün işlemedeki bilgisi her biri bir meslek dalı oldu. Sanki yeni bir şeymiş gibi son zamanlarda yöresel ürünler ekolojik ürünler vs gibi bir modadır başladı.
Amerika yı yeniden keşfetmeye gerek yok biz zaten biliyorduk.
Biz unutmuş veya kaybettiğimiz değerlere sahip çıkar hatırlarsak tarımdaki üreticileri biraz rahatlatmış olacağız. Yeniden bu aşhanelerimizi faaliyete geçirmek ve buralardaki sağlık hijyen koşullarını oluşturmak ve üretimde bulunan kırsaldaki bu kadınlara gıda işleme, gıda güvenliği gibi konularda eğitim vererek bunların yanında ekonomik olarak desteklenir ve pazara çıkarırken pazarlama konularında da bilgilendirilirse veya pazara arz ederken örgütlü ve markasını oluşturmuş bir ürünle çıkarılırsa sürdürülebir bir yapıya kavuşturulursa sanıyorum tarımsal pazarlamadaki bazı sorunlar çözülür bu durumda kooperatif ve üretici örgütlerine büyük iş düşüyor .Çitçinin hazır ürettiğini satmakla bu iş yürümüyor .Yeni hedef pazara tam mamul ve ya yarı mamul ürün sunabilmek. Şunu unutmayın ki tüketicinin tercihi her zaman siz olacaksınız.
Ağlamak yok çare üretmek lazım.