Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Sayın Ziya Şahin ile arıcılık, arıcılığın sorunları ve sürdürülebilir arıcılık çalışmaları hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Merhaba Ziya Bey öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?
Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği'nin kurucu üyesi ve şu anki Yönetim Kurulu Başkanıyım. Ayrıca Muğla İli Arı Yetiştiricileri Birliği'nin de 2002 yılında kurulduğu günden bu yana başkanlığını yapmaktayım. Devlet bünyesinde arıcılık üretme istasyonunda 28 yıl görev yaptıktan sonra 2001 yılında emekli oldum. 45 yıldır fiili olarak arıcılık sektörünün içindeyim.
Türkiye 'de arıcılığın genel durumu nasıldır?
İklimsel ve coğrafik çeşitliliğin vermiş olduğu zenginlik sayesinde, ülkemizde yaklaşık 3.900'ü endemik olmak üzere 10.000'nin üzerinde bitki türü bulunmaktadır. Ülkemiz florasındaki bitkilerden yaklaşık 500 tanesi nektar ve polen kaynağı olarak arılar tarafından ziyaret edilirken, bunlardan yaklaşık 50 tanesi baskın nektar bitkisi olarak tanımlanır. Dolayısıyla ülkemiz geniş flora sahalarıyla arıcılık için son derece elverişlidir. Tam bir arıcılık cennetidir. Dünya çam balının %92'si ülkemizde üretilmektedir. Ülkemiz, dünyada bal veren bitkilerin yaklaşık olarak %70'nin, arı ırklarının da % 20'sinin anavatanıdır. Arıcılık Kayıt Sistemi verilerine göre ülkemizde arılı kovan sayısı 7 milyon adet olup, 60.000 profesyonel arıcı bulunmaktadır. Arıcılık, yaklaşık 150 bin ailenin vazgeçilmez geçim kaynağıdır.
Ülkemizin 2016 yılı bal üretimi 103.000 tondur. Bal dışındaki diğer arı ürünleri üretimi az miktarda olup, yaklaşık olarak yıllık 1 ton arı sütü, 1 ton propolis, 200 ton polen üretimi bulunmaktadır. En büyük eksikliğimiz üretim çeşitliliği konusunda kendimizi (işletmemizi ) yenilememiş olmamızdır. Dünya arıcılığını yakalamamız bir diğer deyişle dünya arıcılığı ile rekabet edebilmemnin ön koşulu, üretim çeşitliliği ve maliyetlerin düşürülmesi olmalıdır.olması mutlak gereklidir.
Türkiye geniş arıcılık kültürüne sahip bir ülke, sahip olduğumuz geniş arıcılık kültürünü dünyaya yansıtmalıyız. Bu güne değin arıcılık kültürümüzü yansıtamadığımız gibi cocuklarımıza bile anlatamadık.önceliğmiz önce kendimiz sonra gelecek nesiller ve dünya ya arıcılık kültürümüzü çok iyi anlatmalıyız. GEÇMİŞİNİ UNUTANLAR GELECEĞİNİ PLANLAYAMAZLAR.
Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği'nin çalışmalarından bahseder misiniz?
2003 yılında kuruluşunu tamamlayan Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği (TAB), ülke arıcılık sektörünü daha da ileriye götürmek, milli geliri artırmak, ülkemizi dünya arıcılığında lider konuma taşımak gibi hedeflere sahiptir. Bu kapsamda TAB, 80 ilde toplam 59.585 üye ile arı ve arıcıların temsil edildiği tek sivil toplum kuruluşudur. Tüm arıcılar, 2009 yılından bu yana TAB ve T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın ortak programı olan Arıcılık Kayıt Sistemi (AKS)'ne kayıtlıdır ve izleme sistemiyle takip edilmektedir. TAB, ilgili bakanlıklar ve üniversiteler ile birlikte çalışıp, ortak projeler yürütmeyi ilke edinmiştir. Arı kovanlarımızın kayıt altına alınmasında gösterdiğimiz başarılı çalışmalarımıza bir yenisini daha eklemek için, ürettiğimiz ballarımızında kayıt altına alınması için 2012 yılında çalışmalarını bitirmiş ve uygulanmak üzere 2014 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımıza çalışmalarımızı ve projemizi iletmiştir. Uygulanması için hiçbir olumsuzluk görülmemesine rağmen bu güne kadar beklemekteyiz. Bu uygulama piyasadaki doğru balın da kayıt altına alınması ve doğal balın belirlenmesinin bir kanıtıdır, TAB BEKLEMEKTEDİR. Ülkesel arıcılık politikaları; TAB, kamu, üniversiteler ve sektör paydaşlarının işbirliği ile belirlenmektedir.
Ulusal örgütlenmesini tamamlayan TAB, Dünya Arıcılık Federasyonu olan APIMONDIA'ya 2005 yılında, ülke arıcılığını uluslararası arenada temsil etmek ve hak ettiği yere taşımak amacıyla üye olmuştur. TAB'ın ardından Muğla, Ordu, Sivas, Erzurum İli Arı Yetiştiricileri Birliklerinin de Apimondia'ya üye olması, Türkiye'yi gerek delege varlığı gerekse potansiyel güç bakımından Apimondia'da oldukça söz sahibi yapmıştır. TAB, bu gücünü diğer üye ülkelerin desteği ile birleştirerek Dünya Arıcılık Kongresi'ni ülkemizde gerçekleştirmek adına çalışmalar yapmış ve 45. Apimondia Kongresi'ni 2017 yılında İstanbul'da organize etmeye hak kazanmıştır. TAB, Apimondia'nın yanı sıra Slav ülkelerinin oluşturduğu diğer bir uluslararası arıcılık örgütü olan APISLAVIA'nın da üyesidir ve üye ülkeler arasında lider konumdadır. Ayrıca, Balkan Arıcılar Birliği Federasyonu, Asya Arıcılar Birliği, Apimondia Vakfı, Uluslararası Apiterapi Federasyonu, Arap Arıcılar Birliği, Avrupa Arıcılar Birliği ve benzeri kuruluşlarla arıcılık sektörünü ilgilendiren her konuda işbirliği yapılmak suretiyle çalışmalar yürütülmektedir.
Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği olarak ulusal ve uluslararası projeleriniz nelerdir?
Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği yeni ve özgün proje çalışmaları ile arıcılık sektörünü daha ileriye taşıyabilmeyi hedeflemektedir. Arıcılığı daha profesyonel ve verim odaklı yapmak adına geliştirilen bu projeler yürürlüğe girdiği an itibari ile sektörde hissedilir etkiler yaratacaktır.
Bunlardan bir tanesi "Arı Sütü! Ana Sütü!" projedir. Proje TAB tarafından hazırlanmış ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na sunulmuştur. İlk değerlendirmede verimli bulunarak resmi başvurusu Bakanlıkça kabul edilmiş ve hayata geçirilme süreci başlamış bulunmaktadır.
"Arı Sütü! Ana Sütü!" projesinin amacı; arıcılara eşleri ile birlikte katılacakları ana arı ve arı sütü üretimi eğitimleri vermek, özellikle kadınların üretim sürecine katılımlarını ve hane gelirine katkılarını geliştirmek, ürün çeşitliliği temelinde gelirlerini artırabilmek ve bu üretimi başlatabilmeleri için gerekli ekipman desteğini sağlamaktır. Ayrıca Proje kapsamında 3 yıl sürecek eğitimler sonunda, projenin uygulandığı her ilde Her yıl 10'ar adet arı sütü üreten işletme kurmak da projenin en önemli hedeflerindendir.Yıllarca beklentimize cevap verecektir. Son on yıldır. Ülkemiz arı sütü üretim miktarında artış malesef gösterilememiştir. Ancak Apiterapi projeleri konusunda veya bu tür merkezlerin kurulması için ön çalışmalar yapılmaktadır. Biz de diyoruz ki, önce Apiteraik ürünleri ürettirmemiz gerekmektedir. Diğer taraftan işletme maliyetlerimizde düşürülecektir ve genç arıcı aileler sektöre kazandırılacaktır. Sektöre gerçekçi projeler destek verilmelidir. Sektörlere destekleme kalemleri verileceği zamanlarda , sektör temsilcilerine kulak verilmelidir.
Arıcılığımız ata mesleği olmaktan çıkamadığı içindir ki hala atalarımızdan gördüğümüz yöntemlerle arıcılık yapılmakta, işletmeler kendilerini yenilemekten kaçınmaktadırlar. Yıllardır farklı eğitim modelleri denenmesine rağmen atalarımızdan gördüğümüz üretim şekillerinde ısrar edilmektedir. Sadece bir tek ürün çeşitliliği ile çalışmak işletme giderlerimizi karşılamaktan öteye gitmediği görülmesine rağmen ısrarla bal üretimine devam edilmektedir. Bu hali ile işletme maliyetlerimiz düşürülemediği içindir ki, bal maliyetlerimiz yüksek ve rekabet gücümüz yoktur. Bu noktadan hareket ile yurt dışında balımızın kalitesinin yanında fiyatı ile rekabet edebilmenin temel koşulu, işletme maliyetlerimizin düşürülmesinden geçmektedir. Bu nedenle arıcılık işletmelerimizde balın dışında arı sütü, polen ve propolis gibi diğer arı ürünlerinin de üretilmesini önemsemeliyiz.Diğer yandan bu ürünlerin ülkemizdeki talep açığı ithalat yoluyla karşılanmakta; yılda binlerce dolar tutarında döviz, arı sütü ve polen için ödenmektedir. Bu denli zengin floral kaynağı olan bir ülke için arıcılık sektörünü arı sütü üretimine kanalize etmemek milli ekonomimize ciddi bir katkı sağlayacaktır.
Merkez birliğimizin bir diğer ulusal projesi "Görsel - Uygulama Arılığı"dir. Bu proje ile oluşturulacak görsel eğitim/demontrasyon arılıklarında, üreticilerimize arıcılık teknikleri gösterilecek ve üreticilerimizin ekonomik olarak feraha ulaşması amaçlanacaktır. Hem ana arı üretimi, hem de polen, arı sütü, propolis gibi yan arı ürünlerinin toplanma tekniği görsel ve uygulamalı olarak anlatılacaktır. Birim kovandan daha fazla ürün alabilmenin yöntemleri görsel olarak gösterilecek, bu proje ile üreticiler günler süren sınıf eğitimlerinden arındırılarak, 3/7 günlük eğitimlerle arzu ettikleri konuları kısa sürede uygulamalı ve görsel olarak öğreneceklerdir.
Yine merkez birliğimizin çok önem verdiği ve TAGEM desteği ile yürütülecek olan "Türkiye'de Üretilen ve Ticari Potansiyeli Olan Bazı Monofloral Balların Parmak İzlerinin Belirlenmesi: Kimyasal İçerikleri ve Tıbbi Aktivitelerinin Araştırılması ve Standardizasyonları" isimli Ar-Ge projesinde 20 il birliğimizin katkısıyla ülkemiz için değerli beş farklı monofloral balın kimliği çıkarılacaktır. Proje kapsamında Kestane, Geven, Narenciye, Pamuk ve Ayçiçeği balları için toplam 20 ilde 146 noktaya toplam 438 arılı kovan yerleştirilecek ve üç yıl periyodik olarak ilgili balın üretimine devam edilecek ve tüm ballar fiziksel, kimyasal ve palinolojik olarak incelenmenin yanı sıra ileri düzey tekniklerle kimyasal parmak izleri belirlenecektir.
Genetik kirlenmenin önüne geçebilmek ve sahip olduğumuz ırk çeşitliliğinin muhafaza edebilmek amacıyla bir diğer projemiz ise; «Bölgesel Arıların Islahı» projesidir. Bu proje ile hedeflerimiz; On binlerce yıldır ülkemiz koşullarına uyum sağlamış ırk veya ekotiplerimizin ait oldukları ekolojik bölgelerde genetik çeşitlilik korunarak ıslah edilmesi, üreticileri verim açısından tatmin edecek, bölgesel koşullara uygun hibritlerin üretilerek üreticilere dağıtılması, saf veya hibrit ana arı üretimi yapacak özel işletmelere uygun damızlıkların dağıtılması ve üretilecek ana arıların istenilen kalitede olabilmesi için gerekli eğitim ve denetim sisteminin kurulmasıdır.
Bal arılarının bitkisel üretime olan katkıları ne düzeydedir?
Bal arıları, bitkisel üretimde bitkilerin tohum ve meyve üretebilmeleri için ihtiyaç duydukları tozlaşmayı (polinasyonu) sağlayarak ürünün miktarında ve kalitesinde çok büyük artışlara neden olmaktadır. Bal arılarının tozlaşma yolu ile ekonomiye olan katkıları bal ve bal mumu ile sağladıkları katkıdan 10-15 kat daha fazladır. Sadece bu nedenle bile tarım işletmelerinde arıcılık son derece önemlidir.
Arıların polinasyona sağladıkları katkı, bitkisel üretim açısından önemli olmasının yanı sıra; doğada bulunan pek çok bitkinin de üremesini sağladığından ekosistemin devamlılığı açısından son derece hayati bir önem taşımaktadır.Albert Einstein'ın; "Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa, insanlığın sadece 4 yıl ömrü kalır. Arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan, insan olmaz" sözü, arıların canlılar alemindeki yerini oldukça güzel açıklamaktadır.Ülkemiz bir tarım ülkesidir. Tarım ve Hayvancılığın geliştirilebilmesi arı varlığı ve devamına bağlıdır. Bu noktadan hareketle arıcılık yapan yetiştiriciler kadar arı varlığı ile tarımcılarımızda yakından ilğilenmelidir. Bu konuda gerek Tarımsal örgütlerin gerekse ilgili Bakanlıkların çok ciddi çalışmalar yapmalıdır. Son yıllarda sahada arılarımızın varlığını tehdit eden çalışmalar yapılmaktadır. Bu sorumsuzluk ülkemiz arıcılığını zarar verdiği gibi tarımsal gelişmelerede daha fazla zarar vereceği bu topluma anlatılmalıdır.
Türkiye'de arıcılığın gelişmesinde ne gibi engeller oluşmaktadır?
Bugüne kadar yaşanan sorunların temelinde sektörü tanımayan kişilerin sektörün kaderini tayin edecek uygulamalara karar vermesi ve yasal düzenlemelerin fiili şartlar göz önüne alınmadan yapılması gelmektedir. Yürürlükte olan mevzuatların birçoğu ne yazık ki arıcılarımızın fiili şartları göz önünde bulundurulmadan hazırlandığı için üretici kanadında hep sorunlara neden olmaktadır. Mevzuatlar oluşturulmadan önce sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınmakta, ancak bu görüşler değerlendirmeye alınmamaktadır.
Ülkemizde arıcılığın gelişmesine engel olan bir diğer etmen girdi maliyetlerinin çok yüksek olmasıdır. Üretici, ürettiği ürünün satış fiyatının düşük olması sebebiyle, en az masrafla ürün üretebilme gayreti içindeyken, mevcut yüksek maliyetler, üreticiyi uygun olmayan, ürün kalitesini olumsuz etkileyen bazı girdileri kullanmaya yöneltmektedir. Türkiye arıcılığındaki yüksek girdi maliyetleri sorunu, kalıntı, pazarlama, ihracat, uluslararası rekabet v.b. diğer arıcılık sorunlarını tetikleyen en önemli sorundur.
Arıcılarımız var güçleri ile büyük emekler harcayarak çalışmakta, üretim yapmakta ancak ne yazık ki emeklerinin karşılığını alamamaktadır. 2012-2016 yılları arasında üretim maliyetleri yüzde 30-45 arasında artış gösterirken, balın toptan fiyatı neredeyse 4-5 yıldır aynı seviyede durmaktadır. Bu durumun temel nedeni arı ürünlerinin pazarlamasının tamamen özel sektörün kumandasında olması ve tekelleşmeye doğru gidilmesidir. Aynı zamanda tüketicilerimizin bal tüketimi konusunda bilinçsiz olmaları, pazarlamada yaşanılan sorunları daha da arttırmaktadır.
Arıcılık sektörümüz gençleşmek yerine, gittikçe yaşlanmakta, gençlerimiz arıcılığa sıcak bakmamaktadır. Bu durumun tek sebebi de ürününü değerinde satamayan arıcının para kazanamamasıdır. Artık gençlerimiz baba, dede mesleği olan arıcılığı terk etmekte, arıcılığı bir meslek olarak seçmemektedir. Arıcılık mesleğine gençlerin ilgi duymaması sektörümüzün her geçen gün kan kaybetmesine neden olmaktadır. Bu nedenler üzerinde durulmalıdır.
Ülke arıcılığımızın geliştirilmesi adına 2009 yılından bu yana iki çalıştay yapılmasına rağmen alınan kararların uygulanmasında hiç bir yaklaşım gösteremiyorsak, o zaman zaman kaybetmeye yazıp çizmeye gerek olmadığını düşünüyoruz. Arıcılık sektörünün sorunları çözümlenebilir sorunlardır. Ancak çözümleyecek ciddi iradeninin gösterilmesi gerekmektedir.
Ülkemizde üretilen balların pazar fiyatı nasıldır?
Ülkemizde bal fiyatları arasında ciddi bir dengesizlik ve haksız rekabet vardır. Yöresel ballarımız ve pazarları dışında gerek ülke iç pazarına konu olan gerekse dış ticarete konu olan ballarımızın pazara arzı içler acısı. şöyle ki; arıcımızın üretmiş olduğu bal toptancı tarafından alınırken 8,00-9,00 TL'den alınmakta iken marketlerde tüketicilerimize 30,00 /35.00 TL gibi rakamlar ile satılmaktadır. Arada oluşan bu dengesizlikten dolayı arı ve arı ürünleri her kesimin sofrasında yer alamamaktadır.
Ayrıca piyasada bal adı altında düşük fiyata satılan bal aromalı şuruplar nedeniyle gerçek bal, hem pazarda hem de fiyatta sorun yaşamakta, talep görmemektedir. Piyasa sahte ballardan temizlenmediği müddetçe gerçek bal pazarda gerçek değerini bulamayacaktır. Tam bu noktada biz ürettiğimiz balımıza sahip çıkmak adına baştada söylediğimiz gibi arıcılarımızın ürettiği balların kayıt altına alınmasını önemsemekteyiz. Bunun için kayıt altına alınmasını istemekteyiz. Bu projeyi üreticilerimize olan saygıdan dolayı hazırladık.
Arıcılığa yeni başlayanlara tavsiyeniz nelerdir?
Öncelikle belirtmem gerekir ki her sektörde olduğu gibi arıcılıkta da profesyonel ve bilinçli bir yaklaşım ile işe başlanmalıdır. Bilinçli olarak yapılan çalışmalar hem üretimde verimi hem de ticari karlılığı arttıracaktır. Yine unutulmamalıdır ki rekabet ortamı ülkemizde yoğun olarak yaşanmaktadır. Bu rekabet ortamında daha bilinçli çalışan arıcılarımız önde gitmektedirler. Rekabet artık sadece ülke içiresinde değil aynı zamanda küresel anlamda da yaşanmaktadır. Bununla ile mücadele ederken bile profesyonellik ana belirleyici unsurdur.
Arıcılığa yeni başlayan arıcılarımıza da yine sabırla çalışmalarını ve üretmelerini tavsiye eder ürettikleri ürünü pazarlamak için gerekirse kendi pazarlarını oluşturmalarını özellikle belirtirim. Üretim yaparken kendilerinin de bir tüketici olduğu bilincinden asla çıkmasınlar, ürettikleri ürünlerde kaliteye önem versinler. Yeni başlayan üreticilerimizin çalışmalarında daha başarılı olmalarını ve bilimsel ve teknolojik gelişmeleri iyi kullanmalarını tavsiye ederim.Yapılan çalışmaları bilimin ışığında yapmaları onlara çok şey kazandıracaktır.
Sürdürülebilir arıcılığın oluşması için nasıl çalışmalar yapılmalıdır?
Öncelikle bilimsel çalışmaların sahaya yansıyacağı, direk arıcıya dokunan çalışmalar yapılmalıdır. Bilim ve saha birbirinden kopuk olduğu zaman sürdürebilirlikten söz etmek mümkün olmayacaktır. Sürdürebilir arıcılık için üç saç ayagı bir birinden kopmadan çalışmalıdır. Üretici;Çağdaş normlarda kendini yenileyerek, her gün yeni şeyler işletmesine katarak ve her şeyden önce işletmesinin ekonomisini iyi yönetmelidir. Araştırma kuruluşları ile bağlantıyı sürdürmelidir be onların çalışmalarını sahaya taşımalıdır.
Araştırma Kuruluşları veya Üniversiteler: ülke arıcılığının geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapmalıdır. Sahanın sorunlarını iyi tesbit etmeli ve bu sorunlara çözüm olacak çalışmalar yapmalıdırlar. Çalışmalar bir noktadan programlanmalıdır.
Kamu / Bakanlık; ülke arıcılık proğramları bu kurumlarca yapılmalıdır. Çalışmalara bu kurumlar karar vermelidir. Ballı bitkilerin geliştirilmesi ve proğramlanması bu üst kurumca yapılmalıdır. Biyolojik kirlenmelerin önüne bu kurumca geçilmelidir. Islah proğramları ve uygulamaları bu üst noktadaki Bakanlık veya görev verdiği kurumca yapılmalıdır. Her yıl bu üç kurum veya kuruluş bir araya gelerek bir yılın değerlendirmesi ve gelecek yılın çalışmasını yapmalıdırlar.
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Umutsuz değiliz. Umudumuzu hiç kaybetmedik. Israrla bir önceki paragrafta söylediğimiz üçlü saç ayağının çalışmasını sağlanması ve uygulamaya konması arıcılığımızın hayrına olacaktır. Eğer hedefte ülke arıcılığının sorunlarını çözmek var ise, çok basit çözülür. Eğer dün olduğu gibi sorunları sümen altına atmak var ise hiç uğraşmaya gerek yok. Biz TAB olarak sorunlara ve çözümüne hazırız.Ve hazırlıklarımız var.
Ülkemiz 29 Eylül - 4 Ekim 2017 tarihleri arasında dünyanın en prestijli kongrelerinden biri olan 45. Apimondia "Dünya Arıcılık Kongresi"ne ev sahipliği yapacaktır. TAB olarak 2005 yılından beri bu kongreyi ülkemize taşımak için ciddi çaba sarf ettik ve sonunda 2013 yılında 43. Kongre esnasında Ukrayna'da yapılan oylama sonucu rakiplerimizin toplamından daha fazla oy alarak 45. Kongreyi ülkemizde düzenlemeye hak kazandık. İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenleyeceğimiz 45. Apimondia Kongresi Türk arıcılarına, dünyanın dört yanından milyonlarca dolar karşılığında bile toparlayamayacağımız bir çok akademisyenle, profesyonel ve dünyaca ünlü arıcılarla, yenilikçi ve ilginç ekipman ve ürünleri olan firmalarla buluşma fırsatı sunmasının yanı sıra; bizi dünyaya tanıtmak, ülkemizi, balımızı, arımızı vitrine çıkarmak, yeni uluslararası işbirliklerine, karşılıklı arıcı değişim eğitim projelerine (ERASMUS, AB vb.) imza atmak ve dünyadaki bilimsel gelişmelere sözlü bildirilerle bir nefes uzaklıkta olabilmek adına büyük bir şans, büyük bir olanaktır. Dünyada hiçbir milletin sahip olmadığı, çok eski zamanlara dayanan arıcılık kültürümüzü tüm dünyaya tanıtmak adına büyük bir fırsat olan Apimondia Kongresi sayesinde Türkiye arıcılığının gelişmesi ve ufkunun açılması sağlanacaktır. Ülkemizde seyahat etme olanağı bulamayan binlerce arıcı bilimsel ve teknik konuları, konularında söz sahibi yerli ve yabancı uzmanlardan öğrenme fırsatı bulacaktır. Bu önemli kongreye tüm arıcılarımızı ve elbette halkımız davet ediyorum.
Röportaj: Nimet Temel