Aydın'da önce kestane unu gibi farklı bir ürünle piyasaya çıkan ve bir marka yaratarak, geniş ürün yelpazesi ile dünyaya açılan genç kadın girişimcilerimizden Cansu Öztürk Değirmenci, bu yolculuğu sizler için anlattı.
Aydın'da önce kestane unu gibi farklı bir ürünle piyasaya çıkan ve bir marka yaratarak, geniş ürün yelpazesi ile dünyaya açılan genç kadın girişimcilerimizden Cansu Öztürk Değirmenci, bu yolculuğu sizler için anlattı.
Cansu Değirmenci Öztürk kimdir? Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Ben Cansu Öztürk, 1986 İstanbul doğumluyum. İstanbul'da büyüdüm öğrencilik hayatım orada geçti. İstanbul Ticaret Üniversitesi Lojistik Bölümü mezunuyum. Evliyim ve 8 yaşında bir kızım var.
Genç kadın girişimcilerimizden birisi olarak iş hayatına nasıl atıldınız?
Üniversiteden mezun olduktan sonra evlendim ve Aydın'a yerleştik. Eşimin aile şirketinde çalışarak iş hayatına başladım. Daha sonra bir kızım oldu. Onu büyütmek için iş hayatına ara verdim. Kızım Asya okul çağına gelince eşimle ortak bir iş yapmaya karar verdik ve eşimle birlikte ile iş hayatına yeniden başladım. Bir süre incir ve zeytinyağı gibi alım satımlarımız oldu. Daha sonra Türkiye'de kestanenin yüzde 70'inin Aydın'da yetiştiğini öğrendim ve önceliğimiz kestane oldu. Aydın'da bununla ilgili uluslararası tanınan bir marka yoktu. Biz markadan önce ürünü bulduk. Kestane unu İtalyanların geleneksel ürünü, savaş dönemlerinde buğday olmadığı ve kestane bol olduğu için kestane unundan ekmek yapmışlar. Biz de buradan yola çıkarak Güney Ege Kalkınma Ajansı'ndan alınıp kurulmuş ama atıl şekilde duran bir kestane unu tesisi vardı, ona ortak olarak hayata geçirdik. İlk etapta kestane unu ile başladık ürün üretildi ama bir marka yoktu. Önce perakende çuval bazında satarız diye düşündük. Ancak bu yeterince talep görmedi. Talepler genellikle küçük gramajlar şeklinde geldiği için bu hale getirdik. Bu şekilde markalaştık.
Marka ismi nasıl ortaya çıktı?
Markamızın isim babası eşim. Ben her ne kadar büyük ortak olsam da eşimin katkısı çok büyük; birlikte çalışıyoruz. İhracat hedefimiz olduğu için çok yabancı isimlerden yana olmasak da İngilizce bir isim seçtik. Naturel çok yaygın kullanılan bir kelime o nedenle marka ismi çok akılda kalıcı oldu. Biz piyasaya çıktığımızda bu alanda 1 veya 2 marka vardı. Bu alanda ilklerden biriyiz, bunun avantajlarını da yaşıyoruz.
Gıda sektöründe yepyeni ve farklı bir ürünle yer aldınız. O yıllarda Türkiye'de glüten kelimesine bile insanlar yabancıydı.
6 sene önce glütensiz beslenme yeni yeni konuşulmaya başlamıştı. Sosyal medya kullanımı bu kadar yaygın değildi. Kestane unu, portakal kabuğu ve domates tozundan oluşan üç farklı ürünle İstanbul'da bir gıda fuarına katıldık ve çok ilgi gördü. Bunun üzerine yeni ürünler çıkarmaya başladık. Şu an 20 kalem ürünümüz var. Tüm hazırlıkları tamamlanmak üzere olan 10 farklı ürünümüz daha var önümüzdeki yıl 30 farklı ürünle piyasada olmayı hedefliyoruz.
İlk aşamada yaşadığınız zorluklar neler? Pazarlama konusunda ne gibi girişimleriniz oldu?
Birincisi kimsenin bilmediği ürünlerdi, insanlar ne olduğunu bilmeden geliyorlardı. Öncelikle ürünü anlatmak zor oldu. Önce ne olduğunu nerelerde nasıl tüketilebileceğini, sağlık açısından etkilerini gerek telefonla gerek sosyal medyada gerektiğinde yüz yüze sabırla tekrar tekrar anlattık; hala anlatıyoruz. O yüzden tanıtımı epey zor oldu. İlk başlarda İstanbul'da kapı kapı küçük doğal ürünler satan dükkanları dolaştık. Evde kekler kurabiyeler yapıp tattırdık. Tadımlıklar yaptık. Ama katıldığımız fuar bizim için dönüm noktamız oldu. Daha sonra zincir marketlere girdik. Şimdi firmalardan talep görüyoruz. Hiç para verip reklam yaptırmadık. Bizim ürünlerimizi alıp beğenip kullananlar, çevremiz bizi tanıttı. Tabi ki ürünlerimizi tanıtıcı kitapçıklar bastırıyoruz. Her şeyi tek tek kendimiz yaptık ama başarıya ulaştırdık. Geriye dönüp baktığımızda müşteri güvenilirliği oluşturduk ve mutluyuz, bu güven her geçen gün artıyor. Rakip firmaların çoğalması bizi hiç rahatsız etmiyor aksine memnunuz. Dostane bir şekilde hepimiz işimizi yapıyoruz. Bizi yeniliklere teşvik ediyor. İlk etapta Aydın'da talep göreceğimizi düşünmemiştik ama, yıllar geçtikçe meydana gelen göç ve insanların sağlıklı beslenmeye olan ilgisi arttıkça Aydın'da da belli bir müşteri potansiyelimiz beklentimizin üzerine çıktı bundan çok memnunuz.
Bireysel markalaşma süreci toplumda belki de hiç farkında olmadan herkesin aradığı ''farklılık'' ile ön plana çıkıyor. Siz farklılık yaratmak için nasıl bir yol izlediniz?
Ürünü işlemekle başladık. Aydın'da çok fazla ürün var. Bu yüzden farklı olmak ve ürünü farklı bir şekilde işleyerek piyasaya sürmek gerekiyordu. Öncelikle insan odaklı bir hizmet stratejisi üzerinde ilerledik. Bu da memnuniyet üzerine kurulu bir sistemi beraberinde getirdi. Her konuda birebir iletişime geçerek, talepleri ve beklentileri göz önüne alarak ilerledik. En basit sorulara bile dönüş yaparak, çözüm odaklı bir yol izledik. Bence en önemli şey bu. Genel olarak kargolarımız sıkıntısız ulaşıyor. Zamanla insanların güveni oluştu ve siparişlere devam ediyorlar. İnsanları mağdur etmemek için elimizden geleni yapıyoruz. Çok iyi tepkiler aldık. Problemleri de birebir kendimiz çözerek böyle bir yol izledik ve tepkilerden memnunuz. Bu da yüzde yüz başarı demek.
Ürünlerin elde edildikten sonra toz ve un haline getirilerek paketlenmesi sağlıklı mı?
Ürünler endüstriyel fırınlarda belli bir sürede ve ısı derecesinde kurutulduktan sonra değirmende öğütülüyor. Güneşte kurutmak da iyi bir yöntem ama tonlarca ürünü kurutmak sağlıklı olmaz, ayrıca kontrolü zor. Biz belli bir standart yakalamak zorundayız. Bu nedenle tüm ürünlerimiz uzmanlar tarafından tahlillerden ve testlerden geçiyor. Tamamen sağlıklı ve doğal ürünler alıyoruz ve işliyoruz. Özellikle hijyen konusunda çok titiz davranıyoruz.
Glütensiz beslenmek isteyenler dışında örneğin Çölyak hastaları ürünlerinizi güvenle tüketebilir mi?
Çölyak hastalığının birçok aşaması var. İleri boyutta Çölyak hastalığı olanlar için çay kaşığının 8'de biri kadar miktar bile çok zararlı. Onların tükettiği ürünlerde çapraz baskılama olmamalı. Glüten içeren ürünler diğerleriyle aynı depoda beklese ya da yan tarlada üretilse bile etkileniyor Örneğin değirmen temizlense bile kalan toz bile hastalığı tetikliyor. Bizim tüm hatlarımızda ürünler glütensiz olduğu için tamamen risksiz. O yüzden Çölyak hastaları ürünlerimizi güvenle kullanabilir.
Ürünlerinize kimler daha çok ilgi gösteriyor?
Çalışan, çalışmayan veya belli bir gelir seviyesinde olan ya da olmayan önceliği sağlıklı ve bilinçli beslenme olan herkes ürünlerimizi tercih ediyor. Bir bardak kahveye 10 lira veren biri, yemeye içmeye veya keyfi harcamalarına dışarda daha az bütçe ayırıp ürünlerimizi alıyor. Bilinçli beslenmek isteyenler, vakti kısıtlı olanlar özel durumu olanlar, küçük bebeği olan anneler, 1 yaşın üzerinde çocuğu olanlar daha çok tercih ediyor.
Pandemide insanlar sağlıklı beslenerek bağışıklık sisteminin güçlü tutulması gerektiğini öğrendi. Sizin ürünleriniz bağışıklık sistemini güçlendiriyor mu?
Glütenin ne kadar zararlı bir şey olduğu bilimsel açıdan da kanıtlandı. Biz de elbette tüketiyoruz ama çok sık tüketilmesi zararlı. Pandemide insanlar bağışıklık sistemi için neyi tüketip neyi tüketmeyeceğini öğrendi. İlk sokağa çıkma yasakları olduğunda marketlerde un ve maya kalmadı bunların içinde bizim ürünlerimiz de vardı. Pandemide doğru konumlandık, biz ticari anlamda e-ticaret yaptığımız için olumlu anlamda etkiledi, insanlar online alışverişe yöneldi Ama kargo çalışanları çok yıprandı o yüzden biz satış yaptığımıza o kadar sevinemedik keşke bu şekilde olmasaydı.
Kendi yaşamınızda sağlıklı ve bilinçli beslenme uyguluyor musunuz?
Kızım 1 yaşında bile değildi biz onun varlığıyla birlikte gıda sektörüne sağlıklı gıda ile girmek istedik. Onun beslenmesi 2-3 yaşına kadar benim kontrolümdeydi. Ama şu an 8 yaşında dış etkenler fazla; dışarda isteğim dışında besinler tüketebiliyor. Ben üniversiteye bile giderken, arkadaşlarım hamburger yerken ben kepek ekmeğinden sandviç yiyordum. Şimdi de öyle. Sebze meyve ağırlıklı besleniyoruz. 'Bizim hayatımızda gıda anlamında bazı şeyler yok neden buna yönelmeyelim' dedik. Kızımızla başlayan bir fikir hem işimiz hem hayatımız oldu.
Kadınların iş hayatında daha cesur adımlar atabilmesi için ne tavsiye edersiniz?
Benim için eşimle birlikte bir iş yapmak avantaj oldu. Kadın ya da erkek önemli olan bilinçli ve farklı bir şey ve iyi bir hazırlık yapmak gerekiyor. Fakat "kervan yolda düzülür" diye bir laf var ama bir altyapı olması gerekiyor. Eğitim her alanda önemli ama girişimcilik yol yordam bilmekle alakalı bir durum. Pratik zeka gerekiyor, üniversite bitirmek çok önemli değil. Fizibilite çalışması, hesap kitaptan anlamak ve altyapı iyi düşünmek gerekiyor. Her şeyden önce üretmek önemli. Kadın olsun, erkek olsun üretime katkıda bulunmak için öncelikle kendini geliştirmeli.