Nüfus atışı, küresel ısınma, artan refah seviyesi nedeni ile 2050'lerde, bugünkü üretilen gıda maddeleri miktarının %50-%70 artırılması gerektiği öngörülmektedir. Fakat yarınlarda tüketeceğimiz ana besin maddelerinde aynı oranda değişim beklemeliyiz.
İşte burada tarım stratejistlerinin gelecekte hangi tarım ürününün ne miktarda tüketilmesinin beklendiğini bilme zorunluluğu öne çıkmaktadır. Bu soru başta FAO, Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD), Dünya Gıda Programı (WFP), Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) ve CGIAR gibi çok sayıda uluslar arası kuruluş raporlarında yanıt bulmaktadır. Çizelgeden de anlaşılacağı gibi ana ürünlerin 2005, 2006 ve 2007 yıllarında kişi başına yıllık tüketim ortalamaları ile 2050 yıllarında beklenen değerler ele alınmış ve farkların, gözlenen değerlere oranı (%) hesaplanarak son sütundaki çarpıcı verilere ulaşılmıştır. Bu rakamlara dayanarak, hangi ürünlerin daha çok tüketileceği kolayca anlaşılmaktadır. Bu verilere göre gelecekte bazı ürünlerin araştırmasına, yatırımına ve üretimine öncelik verebiliriz.
Ürünler |
2006 |
2050 |
Fark |
Fark% |
Tahıllar |
158 |
160 |
2 |
1 |
Şeker |
22 |
25 |
3 |
14 |
Baklagiller |
6 |
7 |
1 |
17 |
Bitkisel Yağlar |
12 |
16 |
3 |
23 |
Et-Balık |
39 |
49 |
10 |
26 |
Süt Ürünleri |
83 |
99 |
16 |
19 |
K.Kalori |
2772 |
3070 |
298 |
11 |
Bu verilerden hareketle, ülkemiz tarımında nasıl bir yeniden yönlendirme yapmamız gerekebilir sorusunu yanıt arayalım.
- Önce kişi başına yıllık kilokaloride beklenen artışa bir göz atalım: 2772'den 3070'e çıkması beklenen bu enerjinin karşılanması için, gerek bitkisel ve gerekse hayvansal gıda tüketiminde artışlar yaşanacağı ve bu nedenle söz ürünlerinde, salt günlük kalori gereksinimini karşılamak için %11 lik bir artış sağlamak zorundayız. Nüfus artışı ayrıca
- Tahıl tüketiminde sanki bir değişim olmayacakmış gibi görünen "%1" aslında biraz yanıltıcı. Çünkü Çin gibi yüksek nüfuslu bir ülke hızla buğdaydan pirince geçişi izlediğimiz bu günlerde, tahılların içinde ayrı bir değerlendirme yapılmasını zorunlu kılıyor. Nitekim Türkiye'de de kentleşmeden de kaynaklanan nedenle, yıllık kişi başına pirinç tüketiminin son 30 yılda iki misline çıktığına bu linkte detaylı olarak değinmiştir.
- Kişi başına yıllık şeker tüketiminin belirtilen süre içerisinde 22 kg. dan 25 kg. a çıkmasının beklenmesi sakın şeker pancarı üreticilerini sevindirmesin. Çünkü şeker kaynağı olarak şeker kamışı öne çıkacaktır. Hatta şeker pancarı, ekim alanı daralacak tek kültür bitkisi olacaktır.
- Baklagil tüketiminde bir kg.lık artış aslında bu gurup bitkilerin %15 artışı anlamına gelmektedir. AB 7. Çerçeve araştırma projelerinde bilme dayalı biyoekonomik projelerinde önceliği baklagil ağırlıklı bitkilere vermiştir. Bu yaklaşımda ilke, Akdeniz diyetinin temel gıdası olan bu ürünün, özellikle kuzey Avrupa'ya yayılması ve sağlıklı beslenme açısından toplumuna sahip çıkarken, sağlık giderlerini de azaltmaktı. Sulanır alanlarımızdaki genişleme nedeniyle, ekim alanları daralan mercimek, nohut gibi ürünlerde artık kendine yeterli olamayan Türkiye'nin baklagil üretiminde bir hamle yapması, araştırma ve destek programlarında yenilemeye gitmesi yararlı olacaktır.
- Çizelgede en fazla artış beklentisi bitkisel yağlarda izlenmektedir. İthalatçısı olduğumuz bu katagori için Türkiye'nin özel stratejiler geliştirmesi gerekecektir.
- Et ve süt konusu tartışılmaz tüketimi artması beklenen ana gıda kaynaklarıdır. Çiftlik balıkçılığının hızla arttığı ülkemiz bu konuda farkına varmadan gerekeni yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Batı ülkelerinde hızlı bir şekilde devreye giren bitki bazlı et konusunda Türk gıda sanayicilerinin dikkatlerinin çekilmesi yararlı olacaktır[1].
Bu gıda katagorilerinin beklenen artışlarına göre her ülkenin gerekli yatırım ve araştırmalara yeniden yön vermesi gereği karşımıza çıkıyor. Peki, politikacısından bürokratına, bilim adamından, yatırımcı özel sektörüne bu detaylara ne oranda vakıfız? Geleceğin planlanmasında zaten adı geçen şahıs ve birimler değil de "düşünce kuruluşları" görev üstlenmişlerdir.
Daralacağı beklenen ekim alanlarına karşın daha fazla üretmek için birim alandan daha fazla verimi sağlayacak biyoekonomik araştırmalar için bütün ülkeler adeta yarış içindedirler. Diğer taraftan küresel ısınma ile birlikte oluşacak koşullara uyabilecek yeni çeşitler[2] için her ülke bitki ıslahına yönelik çok farklı sistemler-stratejiler geliştirmek zorundadırlar. Nitekim BRIC ülkeleri tarımsal araştırma sistemlerini adeta yeniden yapılandırmışlardır. BREZİLYA tohum ıslahının önemini fark eden ilk gelişmekte olan ülke olarak- Tarım Bakanlığı, Tohumculuk sektörünü ve Üniversiteleri Tarımsal Araştırma Konseyi "EMBRAPA" adı altında toplamıştır. Bu kuruluş Brezilya'nın birçok üründe dünya pazarında lider olmasını sağlarken, yalnız "çeşit geliştirme" ile de kalmamıştır. Geliştirilen çeşitler öylesine agronomik olanaklara fırsat yaratmıştır ki, üreticisine bir yılda iki soya ve bir yılda "buğday + soya" yani aynı araziden yılda iki ürün alma fırsatı sağlamıştır[3].
Hindistan tarımsal araştırmalarını ICAR (Hindistan Tarımsal Araştırma Konseyi) 59 enstitüsü, 69 Ziraat Üniversitesi ve 636 istasyonu ile onlarca kültür bitkisinde biyotek çeşit adayları ile ülkenin yarınları için gerekli yeni çeşit gereksinimini karşılamaktadırlar (http://www.washingtonbanglaradio.com/content/14886714-new-paradigms-agricultural-research#ixzz2qmhyxNrv).
Peki, Türkiye onlarca Ziraat Fakültesinde (biyoloji bölümlerini de unutmayalım) çalışan binlerce araştırıcıyı devreye sokmayarak, yani bir ulusal "Tarımsal Araştırma Konseyini" hala kurmadan geleceğin yeni çeşitlerini nasıl geliştirecek? Batıda var olan özel bitki ıslahı kuruluşları genelde Üniversite kaynaklı "melek yatırımcılarca" kurulmuştur. Tabii ki Üniversitenin devrede olmadığı genetik çalışmalar, gerekli yarı-yol materyali sağlayamayacaktır. İşte royalite de (ıslahçı hakkı) ödenerek ithal etmek zorunda kaldığımız TOHUMUN çözülemeyen sorunu burada başlıyor.
Nazimi Açıkgöz