GELECEĞİMİZ NE OLACAK

Yaratılıştan itibaren insanoğlu tek bir amaç için gelişti, YAŞAMAK. Yaşamak için insanoğlu ve diğer canlı organizmalar ilk önce besin sağlamak amacıyla ırk atladılar. Arkeolojik bulgulara bakıldığında, ilk insanların avcılık ile besi sağladıkları, da

Peki, Dünya’da ne gelişti ya da neler değişti?
                Nüfusun artmasıyla birlikte yerleşim alanlarının genişlemesi, şehirleşme, sanayileşme süreci  ve orman alanlarının yok olması yüzünden gezegenimizi tehdit eden bir durum gelişti: “küresel ısınma”.
                Küresel ısınma ile birlikte kuraklık, sel, fırtına, kirli hava, temiz su kaynaklarının tükenmesi, yeni nesil hastalıklar, sağlık sektörünün gelişmesiyle birlikte insan nüfusu patlamasıyla karşı karşıya kaldık. Ekolojik ayak izi dediğimiz, dünyadaki her insanın sahip olduğu yaşam alanı küçüldü ve gelişen dünya insanın isteklerini karşılayamayacak duruma geldi, tüketimi fazla miktarda arttırdı.
                İnternet çağında yaşamak yalnızca bir gerçeği değiştiremedi : “Doymak”
Canlıların yaşaması için doymaya ve suya, oksijene ihtiyaçları var.
                Tarım halen devam ediyor, çünkü mecburuz. Artan nüfus sebebiyle birim alandan daha fazla verim elde etmek istenirken yeni melez azmanı bitkiler, çoğalan ve tarım ürünlerine ortak olan hastalık, zararlı ve yabancı otlar, zayıflayan toprak sebebiyle  kimyasal gübreler, kimyasal ilaçlar keşfedilerek günümüze kadar kullanılır hale geldi. Bu kimyasallardan birinden özellikle söz etmek gerekirse Yeşil Devrim olarak nitelendirdikleri, fakat sonradan da zararlarının 22 yıl sonra anlaşıldığı bir ZEHİR :DDT
Dünyadaki en kötü 10 icattan biri “DDT”
                 DDT (Difenil, diklor, trikloretan), zararlı böceklere karşı kullanılan, organik ve çok etkili bir zehirdir(C14H9Cl5). 1874'te Kimyager Othmar Zeidler tarafından bireşim yoluyla elde edildi ve ikinci dünya savaşında sıtma ve diğer hastalık etmenlerini taşıyan böceklere karşı kullanıldı. 1938'de ise Paul Müller tarafından geliştirildi. Yeşil Devrim olarak nitelendirilen olayda  Müller, DDT konusundaki çalışmalarından ötürü Nobel Ödülü kazandı (1948). Fakat 22 yıl sonra 1970 yılında Rachel Carson adında birinin mücadelesi sonunda anlaşıldı ki, DDT kullanımı hem toprakları, hem hayvanları, hem insanları zehirliyor. Bu zehir kalıcı oluyor. Dünyanın besin zincirini etkileyerek yaşamı perişan ediyor.
                Ve başta ABD olmak üzere bütün dünyada DDT kullanımı yasaklandı (maalesef ülkemizde yıllarca ve yıllarca kullanıldı. Öyle ki şu an olsa halen, bile bile DDT kullanacak bilinçsiz insanlar var, olsa da DDT yine kullansak dediklerini kulağımla işittim).
                DDT toprakta kalıcı oluyordu. Uzun yıllar topraktaki olumsuz etkisini sürdürüyordu. Topraktan bitki yoluyla hayvan ve insan vücuduna giriyor, vücut dokusundaki yağlarda kolaylıkla çözülerek insan vücudunda olumsuz etkiler yaratıyordu. Bitkilerden balıklara, balıklardan kuşlara bu zehir adım adım aktarılıyordu. Balıkçıl kuşların yumurta kabukları DDT yüzünden inceldi ve üreme döngüsünü engelleyerek nesillerinin tükenmesine neden oldu.
 
“Bir kuşak DDT’den olumsuz etkilendi”
                Kırsal kesime baktığımızda en çok karşılaştığımız sorunları şöyle sıralayabiliriz; Vahşi sulama ile su kaynaklarının azalması, toprağın verimsizleşmesi. Bilinçsiz kimyasal gübre kullanımı ile verimin düşmesi, toprak çoraklaşması nehirlerin ve göllerin kimyasal maddeler yüzünden kirlenmesi sonucunda kanser hastalığının yaygınlığı, bilinçsiz ve ruhsatsız ilaç kullanımı nedeniyle süper dirençli, mücadele edilemeyen böceklerin ırk geliştirmesi, zehir yüklü sebze ve meyveler, kanser olmuş üretici ve tüketici, sakat doğan bebekler, 3 kollu hayvanlar. Saymakla bitmez…
“Ziraat Mühendislerinin de Hipokrat yemini olmalı”
                Maalesef görüyoruz ki tezgah altında yasaklanan ilaçları veren, sahte gübre satan, mesleği parasal döngü için ayaklar altına alan ticaret kafalı, gelecek neslini düşünmeyen kişiler mevcut. İnsanları bilinçlendirecekleri yerde yanlış yönlendiriyorlar. Bu bir doktorun boşu boşuna, hastayı ameliyata almasına benzer.
                Ülkemizde tarım gayri safi milli hasılanın %20’sini kapsamaktadır. Tarımdaki gelişmelerle birlikte biyo çeşitlilik, hastalık ve zararlı popülasyonlarının yükselmesi, bilinçsiz ilaçlamalar ile karşılaşılan dayanıklılık mekanizmaları sebebiyle, bitki sağlığının önemi ile birlikte pestisidler sektörde önemli bir girdi olarak nitelendirilmektedir. Pestisit üretimi ve satışının %50 gibi bir oranı yerli kuruluşlardadır. Firmalar Çin ve Hindistan gibi ülkelerden hammadde alımı yapmaktadır.
                İş bu vesile ile 25 ve 26 Haziran 2014 tarihlerinde, Hindistan ve Çin gibi ülkelerin katılım yapacağı Agrochemex – Türkiye ( Türkiye Uluslararası Agrokimyasalları fuarı, 2. Doğu Avrupa Bitki Koruma Forumu) İstanbul’da gerçekleştirilecek olup, agrokimyasal endüstrisindeki büyük aktörler ürün, hizmet ve markalarını bu fuarda tanıtacaklardır. Fuarda kimyasalların yanında biyolojik gübreler ve ekolojik pestisidler de yer alacak.
                Umuyoruz ki ülkemiz de dahil olmak üzere artık zararlı kimyasal kullanımına bir son verip, daha ekolojik, doğaya zararı daha az veya hiç olmayan, verimi arttırıcı, toprağa dost, insan sağlığına dost, arılara, kuşlara, balıklara, faydalı böceklere zarar vermeyecek ürünlerin yaygınlaşması, biyolojik mücadele ve bu yönde bilincin arttırılmasına önem verilir. Böylece gelecek nesillerimizden emanet aldığımız dünyayı sağ salim teslim edebiliriz.

  • Site Yorumlarý
  • Facebook Yorumlarý Facebook Yorumlarý
Yeni yorum yaz
Henüz bir yorum yazýlmadý. Ýlk yazan siz olabilirsiniz.