Nazım Tanrıkulu ile şifalı bitkiler üretimi olmak üzere yaptığı çalışmaları ve projeleri konuştuk.
Cocukluğundan bu yana bitkilere duyduğu ilgi ve merakla büyüyen ve geçmişten günümüze yaptığı botanik ve bitkisel diğer çalışmalarla alanında uzman isimlerden biri olan Nazım Tanrıkulu, kaleme aldığı yazıları, kitapları, projeleri ve çalışmalarıyla doğanın mucizevi şifalı bitkilerinin adeta ruhunu biliyor ve araştırmaya devam ediyor. Sayın Nazım Tanrıkulu ile şifalı bitkiler başta olmak üzere yaptığı çalışmaları ve projeleri konuştuk.
Nazım Bey kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
2001 yılında Selçuk Üniversitesi Çumra Meslek Yüksekokulu Tıbbi ve Aromatik Bitkiler programında eğitime başladım ve 2003 yılında mezun oldum. Mezun olduğum yıl, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nce yapımına başlanan, şu an Zeytinburnu Belediyesi'nin himayesinde bulunan, Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi'nde, proje aşamasından itibaren görev yaptım.
Fitoterapi, aromaterapi, refleksoloji, homeopati kurslarına katıldım. Kozmetik Üreticileri ve Araştırmacıları Derneği ve Aromaterapi Derneği'nin yönetim kurulu üyesi, Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, Homeopati Derneği'nin üyesiyim. Halen Kütahya Belediyesi Hekim Sinan Tıbbi Bitkiler Araştırma Merkezi'nde merkez sorumlusu olarak görev yapmaktayım.
Tıbbi ve aromatik bitkilere olan ilginizin kaynağı nedir?
Çocukluğum köyümde geçti. Hayvanlarımızı otlatmaya gider, gün boyu doğada vakit geçirirdim. Hayvanların ne yedikleri, ne yemediklerini gözlemlerdim. Oyunlarımızda bitkiler merkez noktada olurdu. Örneğin; çiğdemler çiçek açtığında çiğdem soğanlarını çıkarıp yemek; kardelenler, yaban orkideleri, yaban laleleri çiçek açtığında çiçeklerini devşirmek, 23 Nisan öncesi okul süsü olarak kullandığımız çakşırotu (Ferula sp.) türünün yapraklarını toplamak bir seremoniye dönüşürdü. Her yıl aynı heyecanla beklerdik. Merhum babam orman muhafaza memuru idi. Onun bıraktığı kitapları özellikle de ev yapımı ilaçları anlatan şifalı bitki kitaplarını, babamı satır aralarında hissetmek adına okumayı çok severdim. Hatta o kitaplarda yer alan bitkisel ilaç reçetelerinin o zamanlar nasıl hazırlanacağını merak eder kitaptaki bitkileri büyüklerimize sorarak öğrenmeye çalışırdım. Sanırım şifalı bitkilere olan aşkımızın temelinde bu maya var.
Tıbbi ve aromatik bitkilerin nasıl şifa verdiğinin keşfi en az şifanın kendisi kadar değerli. Kadim toplulukların bitkilerin kullanımı konusunda nasıl bir keşif sürecinden geçtiklerini anlamaya çalışmak bitkiye baktığımızda çiçeğin arkasındaki yaşam tecrübelerini görmek gibi. "Bitki pazarı şu kadar milyon dolar" ifadesi gibi matematiksel cümlelerle meselenin hikmet yönünü göz ardı ediyoruz. Oysa bundan çok daha kıymetli ve kalıcı olanı bitkilerin binlerce yıldır insanlığa ve doğaya yaptığı iyileştirici katkıları anlamaya çalışmak. Yani yetiştirme teknikleri, parasal değeri hep daha sonra konuşulması gereken durumlar sanırım. Bu keşif duygusu da bitkilerle olan bağımın kaynaklarından olsa gerek.
Hem kişisel olarak hem de Hekim Sinan Tıbbi Bitkiler Araştırma Merkezi olarak yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Türkiye Florası'nda yetişip, yeterince tanınmayan tıbbi bitkilerin tanıtılması amacıyla "Ayın Tıbbi Bitkisi"; bitkilerin doğru kullanımları konusunda "Tentür Hazırlama" ve "Bitki Özleri" atölyesi düzenledim. "Şifalı Bitkiler Okulu", "Krem ve Merhem Atölyesi", "Bitki Özlerini Değerlendirme Atölyesi" gibi atölye çalışmalarımız ve eğitimlerimiz de çeşitlenerek ve artarak devam ediyor. Bu çalışmalara çeşitli platformlarda devam ediyorum. Aynı zamanda eşimle kurduğumuz işletmemizde kendi yetiştirdiğimiz bitkilerden doğal kozmetik ürünler; uçucu ve sabit yağlar, şifalı bitki fideleri ve doğru tanımlanmış bitkisel droglar üretiyoruz.
Kütahya Belediyesi Hekim Sinan Tıbbi Bitkiler Araştırma Merkezi, 2011 yılı başında çalışmalarına başlamıştır. Adını 15. Yüzyılda yaşayan ve Osmanlı Devletinin ilk Hekim Başısı (Reisül-Etibba) olan ve edebiyatımızda Şairler Şeyhi unvanını alan Kütahyalı Şeyhi Hekim Yusuf Sinan'dan almıştır. Tıbbi bitkilerle ilgili Kenz'ülMenâfi Fi Ahvalil-emziceVe't-tabâyi adlı kitabı bulunmaktadır. Bu kitap Belediyemiz tarafından 2011 yılında yayımlanmıştır.
2010 yılında 11000 m2'lik merkezimizin inşaatı başlamış olup 2011 yılında faaliyete geçmiştir. 2016 yılı itibariyle 89 parselde 400 küsur tıbbi bitki türü merkezimizde yetiştirilmiştir. Ayrıca belediyemize 30 dekarlık tarlalarımızda ticari değeri olan/olabilecek tıbbi bitkilerin kültür denemelerini yapıyoruz. Tarla günleri düzenleyerek çiftçinin imkanları ile ekim, dikim, hasat ve hasat sonrası işlemleri yerinde gösteriyoruz. Yaygın tarım ürünleri ile verim hesaplarını yaparak çiftçi ayağında tıbbi bitkilerin kültürünü yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Yaptığımız bu çalışmalarda kekik (Origanum vulgare ssp. hirtum) ve adaçayında (Salvia officinalis) Kütahya adı duyulmaya başladı. 5000 dekarlık bir alanda kekik ve adaçayının sözleşmeli tarımı yapılıyor.
Merkezimizde tıbbi bitkilerden fide ve tohumluk üretimini yaptığımız üretim alanları, bitki özütlerinin elde edildiği pilot tesis, kalite tayini ve bitkisel kozmetiklerin deneme üretimlerini yaptığımız ar-ge laboratuarı, tıbbi bitkiler konulu eğitimlerin düzenlendiği eğitim salonu, elde edilen ürünlerin satışını yaptığımız satış mağazası ve tropik tıbbi bitkileri yetiştirdiğimiz tropik sera bulunuyor.
Türkiye'de tıbbi bitkiler konusunda üretim yapmak isteyen bireysel teşebbüslere fide temini; ilgili kamu kurumlarına da bilgi, fide ve tohum desteğinde bulunuyoruz. İlk, orta ve yükseköğretim öğrencilerini ağırlıyor, tıbbi bitkileri yerinde tanıma imkanı sunuyoruz. Üniversitelerin ilgili bölümlerinden öğrencilere yaz döneminde staj imkanı sağlıyoruz.
Ülkemiz endemik bitki açısından oldukça zengin bir ülke olmasına rağmen sizce değerini yeterince bilebiliyor muyuz? Bu konuda yapılan çalışmalar yeterli mi?
Ülkemiz için "endemik bitki cenneti" tanımlamasını çokça haber ve metinde okuyoruz. Evet endemik bitkilerimizle nicelik ve nitelik açısından öndeyiz. Türkiye'de 12.000 küsur bitki türü yetişiyor. Bu rakam, Avrupa Kıtasında yetişen toplam bitki türü sayısına neredeyse eşit bir rakam. 3.500 kadarı endemik. Bu sayı botanikçilerimizin yeni keşifleri ile giderek artıyor.
Endemik türlerimizin de yaygın türlerimizin de değerini yeterince bilemiyoruz. Bitki zengini bir ülkeyiz ancak milli botanik bahçesi olmayan nadir ülkelerden de biriyiz. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın başlattığı bir proje var. Umut verici bu proje tamamlandığında ülkemizin önemli bir ihtiyacı karşılanmış olacak.
Hemen her üniversitede fen fakülteleri bünyesinde botanik anabilim dalları var. Buralarda görev alan akademisyenlerimiz arazi çalışmaları yaparak floramızın adeta fotoğrafını çekiyorlar. Örnekler alıp herbaryumlarda muhafaza ediyorlar. Bu çalışmalar sırasında canlı örnekler de alınıyor. Fakültelere kurulacak mini botanik bahçeleri ile bu bitkiler yaşatılabilir; tohumları alınarak endemik bitkilerin devamlılığı sağlanabilir. Her fakülteye böyle bahçelerin kurulması hem bölge genetik mirasının kayıt altına alınmasını sağlayacak hem de öğrencilere pratik çalışma alanı oluşturacaktır.
Endemik bitkilerimiz rekabet açısından avantajlı olabileceğimiz en önemli değerlerimiz. Bu bitkilerin bazılarının bileşen tayinleri yapılıyor. Bazı bileşenler ilk kez keşfedilmiş olabiliyor. Bileşenler tayin edildikten sonra aktivite çalışmaları da yapılarak rekabetçi ürün geliştirme çalışmaları ile değerlendirilmesi sağlanabilir. Endemik bitkilerimizin ekonomik profili ortaya konduğunda yetiştirme çalışmaları yapılacak ve dolaylı olarak korunmalarına önemli katkıda bulunulmuş olacaktır. Bireysel olarak bulunduğumuz yerdeki çeşitliliğin yoğun olduğu alanları öğrenerek işe başlayabiliriz. Önemli Bitki Alanları (ÖBA) içerisinde yer alan bitkileri tanıyarak eğer baskı altındaysa tohum vakitleri geldiğinde tohumları alabilir, uygun bir yerde çimlendirip doğal yaşama alanında veya yakınına fideleri dikerek kaybolmalarını önleyebiliriz.
Ülkemizde tıbbi bitkiler konusunda da merkezlerin sayısı artıyor. Belediyeler ve bakanlıklar bünyesinde kurulan merkezler genellikle. Sayıları da bize başvuranlardan anladığımız kadarıyla giderek artıyor. Vahşi toplama sonucu nesli tehlikesi olan/olabilecek tıbbi bitkilerin kültürü konusunda önemli katkıları olan ve olabilecek bu merkezler arasında da koordinasyon çalışmaları yapılması gerekiyor. Her kurum işin bir yönüyle çalışma yapıyor. Belki kurumlar arası çalıştaylar yapılarak iş bölümü yapılabilir.
'Tıbbi Bitkileri Doğru Kullanma Rehberi' isimli kitabınızda nelere yer verdiniz, kısaca anlatabilir misiniz? Kitaplarınızın devamı gelecek mi?
Tıbbi Bitkileri Doğru Kullanma Rehberi adlı pratik bir "rehber" olarak düşündüğümüz kitabımız beş ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümde tıbbi bitkilerin yetiştirilmesi; ikinci bölümde toplanması, kurutulması ve saklanması; üçüncü bölümde tıbbi bitkilerden çay, tentür, yağ ve merhem hazırlama yöntemleri; dördüncü bölümde Anadolu'nun çeşitli yörelerinden derlenilen halk ilaçları tarifleri ve doğal boyama yöntemleri; beşinci bölümde ise tıbbi bitkilerle ilgili ayrıntılı sektör rehberi yer alıyor.
Şu sıralar bitkisel kozmetiklerle ilgili bir kitap hazırlığındayım. Hem kozmetik sektörüne hem de bireysel kullanıcıya yönelik bir kitap olacak. Kozmetik hammaddesi olarak kullanılan bitkilerimizi tanıtacağımız çeşitli üretim reçetelerinde bu bitkilerin nasıl kullanılacağını da aktaracağımız bir eser olacak.
Uzun vadede de bir "şifa romanı" yazmak gibi bir hayalim var. Çeşitli sağaltım tekniklerini keşfetme yolcuğunu anlatmak istediğim bir eser olacak kısmet olursa. Ömrümüz yeterse onu da olgunluk dönemlerinde kaleme almayı düşünüyorum.
Yerel tohumlarla ilgili çalışmalarınız nelerdir? Bu konuda gelişim için sizce ne gibi çalışmalar yapılmalıdır?
Yerel tohumlarla ilgili Hekim Sinan Tıbbi Bitkiler Araştırma Merkezi'mizde çalışmalar yürütüyoruz. Yerel tohumları topluyoruz ve her yıl ekimlerini yaparak çoğaltmaya çalışıyoruz. Yerel tohumlarla ilgili gelişim için öncelikle bu tohumların yasalarca korunması için çalışma yapılması gerekiyor. Islah çalışmaları yapmadan atalık tohumlarımızı koruyan tedbirlerin alınması lazım...
Röportaj : Hayal Senem Sayan