TABİT Yönetim Kurulu Üyesi Coşkun Yıldırım, tarımı gelişmiş ülkelerin bir program dahilinde hareket ettiğini belirterek, Türkiye'nin de bu yolda yürümesi gerektiğini söyledi. Yıldırım, "Çiftçinin gözününün içine bakarak kalbinin sesini dinleyerek ona proje üretebilecek yöneticilere ihtiyacımız var. Çizmeleri giyip sahaya ineceğiz yoksa bir başka ülkenin çiftçisini besleriz" dedi.
Program'ı bu video'dan izleyebilirsiniz.
Business HT'de İrfan Donat'ın hazırlayıp sunduğu Tarım Editörü programına konuk olan TABİT Yönetim Kurulu Üyesi Coşkun Yıldırım, dünyada çiftçinin yaşadığı temel sorunların aynı olduğunu söyledi. Dünyada çiftçi nüfusunun yaşlandığını, köyden kente göç isteğinin devam ettiğini ve benzer parametreler dikkate alındığında Türk çiftçinin de temel istek ve beklentilerini dünya örnekleri ile örtüştüğünü ifade eden Yıldırım, "Tarımı gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler arasında temel fark, yönetimsel olarak gelişmiş ülkelerin siyasi erki bir durum gelişmeden önce stratjeiyi belirliyor ve ona göre önlem alıyor. Gelişmemiş ülkelerde ise duruma göre strateji belirleniyor. Et fiyatları yükseldi hayvan ithal edelim. Ama ona göre yem yok. Yem ithal edelim. Sonra yem gelene kadar hayvanları keselim. Gelişmiş ülkelerde ise bu alanda regülasyon sözkonusu" diye konuştu.
BUNDAN SONRA RUSYA PAZARINA SATIŞ MÜMKÜN DEĞİL
Tarımın pazar sorunu bulunmadığını kaydeden Yıldırım, FAO rakamlarına göre 2050'lerde 10 milyara dayanacak Dünya nüfusunu besleyebilmek için 196 milyon ton hububat açığı ortaya çıkacağını anımsatarak, "Hububatı doğru biçimde üretirseniz, çiftçi Lamborghini'ye de çok güzel traktöre de binebilir" dedi. Doğru yaklaşım ve politikalarla çiftçiyi yönlendirmenin önemine vurgu yapan Yıldırım, "Dünyanın her yerinde tarım desteklenir. Ülkemizde çiftçi destekleme alıyor ama geriden gelerek alıyor. Geriden gelen destek hiçbir işe yaramıyor. Çiftçi desteği alıyor ona göre üretimi yapıyor ama ne olacağı belli değil. Doların yükselmesi dolayısıyla bir liraya yonca satılıyor Aksaray' da. Nereye? Ürdün'e. Alan bazlı üretim için destek verdiğimiz bir ürün yurtdışındaki çiftçiye yarıyor. Benzeri durum fidanda var. Tarım Bakanlığı, fidan üreticilerine destek veriyor. Bu fidanlar özellikle Türk Cumhuriyetleri'ne ihraç ediliyor. Türk cumhuriyetleri yakın bir zamanda Rus pazarını domine edecekler. Bizim verdiğimiz fidanlarla bizim verdiğimiz know howla, bizim yaptığımız seralarla rakipsiz meyvecilik alanları oluşuyor. İki yıl içinde Türkiye'nin Rusya'ya bir ürün satabilmesi mümkün olmayacak" diye konuştu. Yıldırım, aynı durumda İtlayan firmalarının Türk müşterilerine know how vermeyip, danışmanlık hizmeti almaya zorladığını hatırlattı.
SİYASİ ERK'E BÜYÜK İŞ DÜŞÜYOR
Türkiye'nin tarımda yeni teknolojileri uygulama kapasitesine dikkat çeken Yıldırım, direncin siyasi mekanizmaların işleyiş biçiminden kaynaklandığını, bu durumun projelerin başarısızlığına neden olduğunu ifade ettiği konuşmasına şöyle devam etti, "Üretim tamam ama pazarlama ayrı bir iş ve ayrı kurumlar tarafından yapılmalı. Lisanslı depoları öne çıkarmalıyız.Ürün ihtisas borsalarını kurduk ancak burada aracılar var. Aracılar siyasi erk'e baskı yaparak direnç oluşturuyor. Çiftçiye senin malını almam diyor. Proje başarısızlığa uğruyor. Bir dahada kimse deneme cesareti bulamıyor. O nedenle işin sadece ekonomisini değil, sosyal antroloojisini de gözetmeliyiz. Çiftçiye değer vermeliyiz. Bunun bir meslek olduğunu anlatmalıyız. Bizim ona göstermemiz gereken prestij var. O saygıyı göstermemiz gerekiyor. Çiftçi gibi yaşamazsak, çiftçi gibi çalışmazsak, çiftçi gibi hissetmezsek, çiftçiler için politika ve projede geliştiremeyiz. Çiftçi ile bürokrasinin yakınlaşması lazım. Bürokratların masabaşından kalkması , çizmeleri giyip tarlaya girmesi lazım. Çiftçinin gözününün içine bakarak kalbinin sesini dinleyerek ona proje üretebilecek yöneticilere ihtiyacımız var. Yoksa bir başka ülkenin çiftçisini beslemeye devam ederiz."