Bir yandan don tehlikesiyle sıkıntılı günler geçiren Manisalı üzüm üreticileri, bir yandan da ürünün yüzde 85'ini ihraç ettiği Avrupa ülkeleriyle yaşanan gerginlikler nedeniyle tedirgin. Geçtiğimiz yıl Rusya ile yaşanan uçak krizi sonrası büyük kayıp yaşayan üreticiler, aynı sıkıntıları bu sene Avrupa ülkeleriyle yaşamak istemiyor.
Manisa'da yaklaşık 50 bin ailenin geçim kaynağı olan üzümde hareketlilik başladı. Üzüm bağlarında asmalar göz vermeye başlarken, üretici hem don tedirginliği hem de Avrupa ülkeleriyle yaşanan gerginliğin tedirginliğini yaşıyor. Üzümün her yönüyle ekonomiye büyük katkısı olduğunu belirten Manisa Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı İbrahim Demran, asma yapraklarının bile önemli bir ticari getirisi olduğunu kaydetti. Sofralık üzümde özellikle Alaşehir ve Sarıgöl bölgesinin önemli olduğuna dikkat çeken Demran, üzümde Manisa'nın en ağırlıklı tasarruf ürününün ise kuru üzüm olduğunun altını çizdi.
"En büyük tedirginliğimiz"
Üzümde beklentilerinin özellikle dış pazar konusunda olduğunu anlatan Demran, "Geçtiğimiz yıl Rusya ile yaşanan uçak düşürme olayı sonrası Rusya, bazı tarım ürünlerinin ithalatını Türkiye'den yasakladı ve maalesef hala sofralık üzüm yasağı bu yasaklı ürünler arasında devam ediyor. Bizim sofralık üzüm ihracatımızın büyük bir kısmı, yüzde 60-65'lere varan bir kısmı Rusya Federasyonu'naydı. Geçen yıl sofralık üzüm ihracatında ciddi anlamda kayıplar yaşadık ve üretici ürününü kuru üzüm olarak değerlendirdi. Kuru üzümde bu sefer fiyatlar düştü. Şimdi de Avrupa Birliği ülkeleriyle yaşanan bir takım gerginlikler, açıkçası üreticiyi de, üzümcüyü de ciddi anlamda tedirgin ediyor. Bizim ürettiğimiz kuru üzümün yüzde 80-85'ini İngiltere, Almanya, Hollanda, Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkeleri tüketiyor. Bizim iç tüketimimiz toplam üretimimizin yüzde 10'u bile değil. Ciddi bir ihraç ürünü ve bu dış politikada yaşanan gerginlikler açıkçası özellikle tamamen ihracata bağlı olduğu için üzüm sektörünü tedirgin ediyor. Üz
üm, domates, biber gibi değil. Bunu dışarıya satamadığımız zaman çok ciddi sorunlara neden olacak. 50 bine yakın üretici ailesi, buradan bölge genelinde ekmek yiyor. En büyük tedirginliğimiz bu. Şuanda bu ülkelerle üzümün ticaretinde bir sorun yaşanmamasını temenni ediyoruz. İhraç ürünü olmasına rağmen kalıntı çok önemli, kalıntı çok hassas ama birçok konuyu Manisa çiftçisi, Manisa'daki ziraat mühendisleriyle birlikte bunu aştı. Ziraat mühendislerinin verdiği reçetelerle, üreticilerin uygulamalarıyla Avrupa standartlarında ürün üretimini sağladı. Bu durum sevindirici. Bunun politik gelişmelere kurban edilmemesi lazım. Bu bir ekmek kapısı, geçim kapısı. Bunlara riayet edileceğini ümit ediyoruz" dedi.
"Üzümü saklamanın en iyi yolu alkol"
Üzüm sektörünün eksikliklerinden de bahseden Demran, "Türkiye'de üzüm sektörüyle ilgili şu eksiklik var. En büyük eksiklik bence, üzüm sofralık ve kurutmalık olarak değerlendiriliyor. Ayrıca üzümde suma, yani alkol olarak değerlendiriliyor. Alaşehir'de de fabrikası var. Alkol üzümü en kolay saklama yöntemidir. Sofralık üzümü en fazla 6 ay saklayabilirisiniz, kuru üzümü iki yıl saklayabilirsiniz ama üzümü alkol haline getirdiğimizde, suma haline getirdiğimizde süresiz olarak saklayabilirsiniz. Bunu isterseniz içki sanayinde, isterseniz yakıt olarak kullanabilirsiniz, dilerseniz tıp alanında kullanabilirsiniz. Alkolün kullanıldığı onlarca alan var. Manisa'nın ve üzüm sektörünün en büyük eksikliği bence bu konuda yatırımların olmaması, az olması. Rekoltenin yüksek olduğu yıllarda sistemi regüle edecek üretici birliğinin sahip olduğu suma fabrikasına ihtiyaç var. Alaşehir'de TARİŞ-Koç ortaklığıyla açılan suma fabrikası 12 yıldır kaderine terk edildi. Bu bir milli servettir. Çok büyük kapasiteli bir yatırım ve bu yatırımın biran önce açılması ve rekoltenin iyi olduğu yıllarda regülatör görevi görmesi, üzümün alkol haline getirilerek yok yıllarda yine para kazandırması bence hedeflenmelidir ve gerçekleştirilmelidir. En büyük eksikliğimiz bu" ifadelerini kullandı.
"Kooperatifleşmeliyiz"
Sadece üzümün değil bütün tarımın en büyük sorununun ise 'üretici birlikleri ve kooperatiflerinin olmayışı, yetersiz oluşu veya aktif olmaması' olarak değerlendiren Demran şunları söyledi:
"Eğer tarlada domates 20 kuruştan pazarda 2,5-3 liraya çıkıyorsa bunun en büyük nedeni üretici birliklerinin ve kooperatiflerin olmayışıdır, tüketicinin de örgütsüz oluşudur. Eğer bununla mücadele edilirse üretici daha fazla kazanacak, tüketici daha ucuza, daha güvenilir, izlenebilirliği sağlanmış gıdayı tüketecek. Bunun da tek yolu var kooperatifleşme. Kooperatifleşme olmadıkça tarım şirketleşmeye kanalize oluyor ve şirketlerin ürettiklerine mahkum kalıyoruz. Bunları birçok konuda yaşıyoruz. Bütün dünya yaşıyor. Biz biran önce tarımda kooperatifleşmenin önünü açacak, üreticinin ürettiği ürünün karşılığını rahatlıkla alabileceği ve tüketicinin de ucuza, şuanda satın aldığının üçte biri fiyatlara, yarı fiyatlara ürün tüketebileceğini biliyoruz ve bunu ümit ediyoruz. Tarım Bakanlığından ve siyasilerden en büyük beklentimiz artık üretimin kader olmaktan çıkarılıp, tüketicinin de üç beş tane kabzımalın inisiyatifinden, insafından kurtarılması."
İHA