Afrika ülkeleri, giderek artan bir gıda maddesi bağımlılığına maruz kalmış durumda. Şu anda sadece 20 bitki türü, gıdamızın %90'ını oluşturuyor; bunların üçü, yani buğday, mısır ve pirinç, kıtada ve küresel olarak tüketilen tüm kalorilerin %60'ını temsil ediyor. Bu durum, Afrika'da artan gıda ve beslenme güvensizliğini beraberinde getiriyor.
2020 yılı itibariyle, kıtanın nüfusunun yaklaşık %20'si, yani 281.6 milyon insan, açlıkla mücadele edecek durumda. Ardışık kuraklıklar, seller ve COVID-19'un etkileri göz önüne alındığında, bu rakamın artması muhtemel görünüyor.
Ancak tarihsel olarak, Afrika'da 30.000'den fazla yenilebilir bitki türü bulunmaktaydı ve bunların 7.000'i geleneksel olarak yiyecek amacıyla yetiştiriliyor veya toplanıyordu. Bu, kıtanın tarımsal biyolojik çeşitlilik açısından zengin bir hazinesi olduğunu ve ülkelerin kendilerini kolayca besleyebilecek potansiyele sahip olduğunu gösteriyor.
Ancak toplum ve tarım geliştikçe, kıtada beslenmeyi ve benlik duygusunu tanımlayan birçok gıda kayboldu. Bu, genellikle ihmal edilmiş ve yeterince kullanılmayan mahsul türleri olarak statülenen bitkileri içermektedir. Üretimleriyle ilgili bilgiler yavaşça kayboluyor.
Yabani gıda bitkileri üzerine yapılan araştırmalar, Afrika'da açlığı sona erdirmek için kullanılmayan ancak besleyici ve dayanıklı birçok ürün türünün yetiştirilebileceğini ortaya koyuyor. Bu araştırma, Bambara yer fıstığı, börülce, güvercin bezelyesi, darı, sorgum, amaranth ve yabani hardal gibi Afrika yapraklı sebzeleri içermektedir.
Elde edilen bulgular, bu mahsullerin sıcağa ve kuraklığa dayanıklı olduğunu, küçük çiftçiler tarafından kitlesel monokültür uygulanmayan arazilere ekilebileceğini belirtiyor. Ancak bu gerçekleşmesi için politika değişikliklerine ihtiyaç duyulmaktadır. Hükümetlerin üretimi ve tüketimi teşvik etmek adına teşvikler sağlaması, mahsullerin sağlık ve çevresel faydalarını vurgulayan bilinçlendirme ve eğitim kampanyalarına öncülük etmesi gerekmektedir.
Afrika'nın mevcut tarım-gıda sistemi, kıtaya hizmet etmiyor. Araştırmalar, gıda ve beslenme güvensizliğinin düşük tarımsal üretkenlik, yoksulluk veya zorlu iklim koşulları sonucu olmadığını, aksine monokültür lehine tarımsal biyolojik çeşitliliğin ihmal edilmesinin bu sorunlara yol açtığını gösteriyor.
İklim değişikliği nedeniyle artan sel ve kuraklık gibi doğal afetler, kıtadaki açlığı daha da derinleştiriyor. Bu nedenle, ihmal edilen mahsul türlerinin yaygınlaştırılması, tarımsal biyolojik çeşitliliği artırabilir ve bitkilerin iklim değişikliği koşullarına dayanıklılığını artırabilir.
Ancak bu, küçük çiftçilerin üretimlerini teşvik ederek bu mahsul türlerine ana mahsullerle eşit statü verilmesini gerektirir. Hükümetlerin bu mahsullerin geliştirilmesine yönelik araştırmaları desteklemesi ve finanse etmesi de önemlidir. Kampanyalar aracılığıyla sağlık ve çevresel faydaları vurgulamak, toplumun bu mahsulleri sadece yoksul insanlar tarafından tüketilen ürünler olarak görmesini ortadan kaldırmak için de gereklidir.
Araştırmalar ayrıca, küçük ölçekli tarımın yoksulluğu azaltabileceğini ve kırsal kalkınmayı destekleyebileceğini gösteriyor. Güney Afrika'da yapılan araştırmalar, daha geniş bir ürün yelpazesi yetiştiren küçük çiftçilerin daha çeşitli bir beslenme düzenine sahip olduğunu, daha iyi satışlar yaptığını ve elde ettikleri karı daha geniş bir yiyecek yelpazesi için kullandığını ortaya koymaktadır.
Bu mahsullerin yetiştirilmesi, aynı zamanda kadınları güçlendirebilir. Bu mahsul türlerinin üretiminden ve korunmasından sorumlu olan kadınlar, bu mahsulleri pazara sunmak için oluşturulan yeni değer zincirlerine dahil olmaları durumunda güçlenebilirler. Ancak bu, kadınlara kredi olanakları, toprak ve su hakları, yaşanabilir pazarlar gibi yeni hükümet politikalarını gerektirir.
Sonuç olarak, bu mahsullerin yaygınlaştırılması, sosyal açıdan daha adil bir tarım-gıda sistemine katkıda bulunabilir. Unutulan meyve ve sebzelerin tekrar ön plana çıkması, Afrika'nın doğal ve sosyal sermayesinden yararlanan yerel odaklı bir çözümü temsil eder. Bu, Afrika topluluklarını gıda egemenliği, sürdürülebilir geçim kaynakları, sosyal adalet ve insan ve çevre refahına ulaşma konusunda güçlendirebilir. Yeterince kullanılmayan mahsullerin yetiştirilmesi, yoksulluktan çıkış yollarını teşvik edebilir ve kıtadaki gıda sistemlerini daha sürdürülebilir bir yöne yönlendirebilir.
phys.org