Hollanda'da yapılan bir araştırmaya göre su kıtlığını, artan nüfus, tüketim alışkanlıkları ve tarım endüstrisinin talepleri tetikliyor.
Araştırmanın başındaki profesörlerden Arjen Hoekstra için kıtlığın çevreye etkisi de oldukça net. Hoekstra, yeraltı sularının azaldığına, göllerin kuruduğuna, nehirlerin debisinin azaldığına dikkat çekiyor. Bu durum, ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliği tehdit ettiği gibi varlığı göl ve nehirlere bağlı yerleşim birimlerine de zarar veriyor.
Daha önceki araştırmalardan farklı olarak bu araştırma, dünyanın dört bir yanındaki su tüketimini yıllık değil aylık olarak hesaplarken yapılan modellemelerde iklim, arazilerin kullanımı, toprak cinsleri, tarım üretimi, sulama sistemleri, nüfus yoğunluğu ve sanayi gibi birçok etken de hesaba katıldı.
Su kıtlığı yayılıyor
Araştırmanın ortaya koyduğu bir başka veri ise su kıtlığının tahmin edilenden daha çok sayıda ve ortalama 4 milyar kişiyi etkiliyor oluşu. Sadece Çin ve Hindistan nüfusu, bu sayının yarısını oluşturuyor. Uzmanlar önemli ölçüde su kesintilerinin kuzey ve güney Afrika ülkelerini, Ortadoğu, Batı Amerika ve Meksika'yı tehdit ettiğini düşünüyor.
Profesöre göre hükümetler aylık su kotaları oluşturmalı ve gereğinden fazlasının tüketilmesini engellemeli. İnsanlarda da bu sayede önemli bir farkındalık yaratılmalı. Tüketici farkındalığının bir özelliği ise başka alışkanlıkları da etkileyecek olması. Daha az yağlı gıdalar tüketilmesi gibi. Hükümetlerin su kaynaklarını ücretli hale getirmesi, bu kaynakları akıllıca bölüştürmesi işe yarayabilir görüşünde olan araştırma önemli sonuçlarla karşımızda duruyor.
Dünya Ekonomik Forumu, iklim değişikliği ile birlikte su kıtlığını en önemli çevresel sorun olarak belirlerken küresel ekonomi için de büyük tehdit olan kıtlığa karşı suyun sürdürülebilir şekilde tüketilmesi ise önemli bir sonuç olarak belirleniyor.
Hayal Senem Sayan
Amerikanın Sesi