Türkiye, tarım açısından tabir yerindeyse 'zenginlik' içinde 'fakirlik' çeken bir ülke.
Zenginiz çünkü sahip olduğumuz toprak, su, biyoçeşitlilik ve gen kaynakları ile coğrafi ve iklimsel şartlar bize ciddi avantajlar sunuyor.
Fakiriz çünkü bu avantajı iyi kullanmak konusunda hiç de başarılı olduğumuz söylenemez.
Tarımda, dağınık bir yapı, plansız ve bilinçsiz bir üretim ile günübirlik politikaların yarattığı sorunlar yumağıyla boğuşuyoruz.
Kronik problemler yerli yerinde dururken her geçen gün bunlara yenileri ekleniyor.
Üretimi beceremiyoruz çünkü girdi maliyetlerinin yüksek seyrinden dolayı pahalıya mal ediyoruz. Ürettiğimiz ürünlerde de verim ve kalite sorunu var. Velev ki bir şekilde kaliteli üretim gerçekleştirdik, o zaman da pazarlama konusunda sorun yaşıyoruz. Çünkü rekabet edecek yapıda değiliz.
İşte bu yüzden de tarımda ihracattan çok ithalatı konuşur hale geliyoruz.
Artık tarımda bakış açımızı topyekün değiştirmemiz lazım.
Yukarıda bahsettiğimiz 'zenginlik'ler nedeniyle tarım, aslında 'mukayeseli avantaj' sahibi olabileceğimiz çok önemli bir alan. Çünkü Türkiye'de tarım, ithalata minimum ihtiyacı olup ihracat potansiyeli çok yüksek bir sektör ama bugün tam tersi bir tablo ile karşı karşıyayız.
Cari açık, enflasyon, işsizlik, büyüme gibi kronik sorunların çözümünde tarımın üstlenebileceği rol çok fazla ama mevcut şartlarda tarım, tüm bu sorunların üzerinde bir yük konumunda.
Katma değer, Ar-Ge ve inovasyon ile Türkiye tarımda 'marka'laşabilir.
Ama tüm bunların olabilmesi için 'vizyon' ve 'strateji' şart
Bugün 79 milyonluk ülke nüfusunu, 3 milyon sığınmacıyı, 41 milyon turisti besleyen sektörün günlük politikalardan sıyrılıp, orta ve uzun vadeli politikalara ihtiyacı var.
TARIMDA 2023 HEDEFLERİ GERÇEKÇİ Mİ?
Bu arada, unutanlar için hatırlatalım.. Bizim bir de 2023 hedeflerimiz var..
2023 yılına geldiğimizde 85 milyonluk ülke nüfusu ve 50 milyon turist projeksiyonu söz konusu.
Peki 2023'e ne kadar hazırlıklıyız? Ya da soruyu şöyle soralım: Mevcut şartlarda tarımda 2023 hedefleri ne kadar gerçekçi?
Şunun şurasında 7 yıl kaldı.
Cumhuriyetin 100'üncü yılında Türk çiftçisinin 150 milyar dolarlık tarım ürünleri hasılasına ulaşması hedefi var. Bugün tarımsal hasılamız 55 milyar dolar seviyesine takılı kalmış durumda.
2023 yılında 40 milyar dolarlık tarımsal ürün ihracatı hedefimiz var. Bugün 17 milyar dolar olan ihracat rakamını koruyabilmek için çaba sarfediyoruz.
Hedefler ile gerçek birbiriyle uyuşmuyor. Tarımdan kopuşlar, kırsaldan kente göç gibi konular gündemden düşmüyor. Bunun en basit kanıtlarından birisi, tersine göçü sağlamak adına verilen hibe ve destekler...
2023 hedeflerine tarımdaki yapısal sorunları çözmeden, plan yapmadan; inovasyonu, Ar-Ge'yi, katma değeri ve verimliliği pas geçerek ulaşmamız mümkün mü?
Tarım arazileri hızla azalırken, su kaynaklarımızı kirletilip, kuruturken ve tohum başta olmak üzere biyoçeşitlilik açısından her geçen gün fakirleşirken tarımda geleceği düzgün kurgulayabilmek gerçekçi mi?
Gelişmiş ekonomiler tarım ve gıda için gelecek 50-100 yılın projeksiyonunu yapıyor. Şimdiden iklim değişikliği riskini hesaplayarak tarımsal kaynakların korunmasına yönelik stratejiler oluşturuyor, geleceğe yönelik üretim deseni üzerinde kafa yoruyor.
Biz ise günlük sorunlar içinde adeta boğuluyoruz.
Burada devlete olduğu kadar üretici, özel sektör, devlet, STK ve üniversitelere de önemli görevler düşüyor. Her kesimin bir misyonu olmalı ve stratejiler bu misyon etrafında oluşturulmalı. Bu noktada kurum ve kuruluşların birbirini denetleyebilen bir iç mekanizmaya ihtiyacı var.
Tüm bunların arkasında ise sağlam bir irade olmalı.
Yoksa dün ve bugün olduğu gibi gelecekte de kısır döngü içinde aynı sorunları tartışır, ithalatı konuşmaya devam ederiz.
Bloomberght
Bloomberght