TARIMDA İSTİKRARIN YOLU KOOPERATİFÇİLİKTEN GEÇİYOR

Tarımsal kooperatifçilikte Türkiye ne durumda? Nasıl bir yapı mevcut? Türkiye'de tarımsal kooperatifler ne kadar fonksiyonel çalışıyor?

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın Ocak 2016 verilerine göre 3,7 milyon kişinin üye olduğu tarımsal amaçlı kooperatif (tarımsal kalkınma, tarımsal kredi, sulama, su ürünleri, pancar ekicileri kooperatifleri) sayısı 12 bin 20 tane. Bu sayıya Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'na bağlı olarak faaliyet gösteren Tarım Satış Kooperatifleri de eklendiğinde kooperatif sayısı 12 bin 419'a, üye sayısı da 4,2 milyona ulaşıyor.

Ayrıca söz konusu kooperatiflerin üst örgütlenmesinde 142 bölge birliği ve 8 merkez birlik bulunuyor.

Peki tüm bu rakamlar bize neyi gösteriyor?

Türkiye'de niceliksel açıdan kooperatifleşmede sorun yok, sayı oldukça fazla. Sorun, bunların nitelikli şekilde işlememesi ve fonksiyonel olmaması. Yani, hem üretici hem de tüketici açısından etkin şekilde faaliyet gösteremeyen bir yapı karşımızda duruyor. Deyim yerindeyse bir çoğu sadece 'tabela'dan ibaret ya da gerekli misyon ve işlevi yerine getiremiyor.

TÜSİAD'ın raporunda yer alan bazı tespitleri sizinle paylaşmaya devam edelim.

Türkiye'de çok sayıda küçük tarım işletmesi mevcut. Finansman ve teknoloji kullanımında yetersiz olan bu işletmeler optimal verim sağlayamıyor. O yüzden de Türkiye'de tarımsal yapının gelir dağılımından aldığı pay, diğer kesimlere göre çok düşük seviyede.

Türkiye çapında yaygın ve çok dağınık bir kırsal yerleşim yapısı, küçük üreticilerin pazar koşullarında pazarlık gücünü kaybetmelerine ve ürünlerini düşük fiyatla pazarlamak zorunda kalmalarına yol açıyor.

TÜSİAD'ın raporunda da vurgulandığı üzere tarım sektöründe kooperatifler, üretici birlikleri, yetiştirici birlikleri, meslek örgütleri, vakıflar, dernekler gibi unsurları kapsayan sayısı binlerle ifade edilen, sınıflandırılması dahi güç olan bir örgütlenme yapısı mevcut.

Bu durum da haliyle yetki karmaşası ve pazarlama faaliyetlerini başarılı şekilde yürütmeye engel bir takım sorunları beraberinde getiriyor.

Gelelim işin finansman boyutuna...

Tarım sektörü açısından finansmana uygun şartlarda erişim kritik önemde.

Türkiye'de, AB ülkeleri ya da Güney Kore örneğinde olduğu gibi 'Kooperatifler Bankası' olmadığından kooperatifleri ve ortaklarını finanse etmede kaynak sıkıntısı çekiliyor.

Kooperatif bankacılığının örgütlenmeye olası katkısının boyutlarını görmek için bir önceki yazımızda değindiğimiz Rabobank ve UTKF gibi örneklere bakmak yeterli.

Türkiye'de kooperatif bankacılığının başlatılması ve yaygınlaştırılması tarımsal örgütlerin finansman sorununu en aza indirecek ve üretimde rekabetçi konuma gelmelerine destek olacaktır.

Bu konuda bir de uzman görüşünü sizlerle paylaşalım.

Tarımsal kooperatifçilik konusunda önemli çalışmalara imza atan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Gülçubuk, "Tarımsal üretimde girdi maliyetlerinin düşürülmesi, ürünlerin daha yüksek katma değerde pazarlanabilmesi ve tarımda küçük üreticinin piyasada daha etkin yer alabilmesi için kooperatifçilik kırsalda yaygınlaşmalı. Kooperatifleşmeyi yapabilen ülkeler tarımda ve kırsalda daha başarılı" diyor.

Türkiye'de kooperatif dağınıklığı, kirliliği yaşandığının altını çizen Prof. Dr. Gülçubuk, "Her alanda bir kooperatifleşme var ve bunlar bir dönem sonra birbirine rakip olmaya çalışıyor. Kooperatifçiliğin tanımı insan kaynaklarını ve fiziksel kaynakları biraraya getirerek ortak hareket etmek ve böylece gücü artırmak ve sinerji yaratmak. Ama bizde tam tersine dağınık bir kooperatifçilik yapısı var. Halbuki kooperatifler de güç birliği yapmak zorunda" yorumunda bulunuyor.

TARIMDA SADECE ÜRETİM YAPMAK MAHARET DEĞİL

Bu arada, biz 'tarımsal kooperatifleşmeyi nasıl başarırız' diye tartışa duralım dünya artık ikinci, üçüncü kuşak kooperatifçiliği uyguluyor.

"Bizim, hızla bu konuda yol almamız lazım" diyen Prof. Dr. Gülçubuk, Türkiye'de halen bireyler olarak kooperatiflere ortak olunabilirken, Japonya, Norveç, Finlandiya, Malezya gibi ülkelerde aile olarak kooperatiflere ortak olunduğuna dikkat çekiyor.

Bunun temel gerekçesi ise kooperatifçilikte sürdürülebilirliği sağlamak.

Bu gelişmelere ayak uydurabildiğimiz takdirde dünyadaki kooperatiflerle aramızdaki makası kapatabileceğimizi savunan Prof. Dr. Gülçubuk, konuya şu şekilde yaklaşıyor: "Kooperatifçiliğe sadece girdi temini açısından bakmamak lazım. Ürünlerin işlenmesi, katma değerinin artırılması ve böylece ulusal ve uluslararası pazara sunulması olarak anlamalıyız. Şimdilerde genç kuşak 'emek yoğun işlerde değil de biraz sermaye yoğun, teknoloji ve pazarlama yoğun işlerde çalışmak istiyorum' diyor. O zaman sizin için dünyada süt üretmek artık maharet değil. O süt ürünlerini nasıl işlediğiniz ve piyasaya sunduğunuz daha önemli. Türkiye'de de bunun güzel örmekleri var. Gençler mandırada da çalışıyor, lojistikte ya da pazarlama bölümünde de çalışıyor ve böylece bir şekilde kırsalda kalıyor."

Türkiye'de kooperatifçiliğin tam işleyememesinin ardından bir çok etken var ama Prof. Dr. Gülçubuk, en önemli etkenlerin başında kooperatiflerin finans sorununu aşamamasını gösteriyor.

Kooperatiflerin finansman sorununu aşmasının tek yolu ise kooperatifler bankasının kurulması.

Türkiye'nin, kooperatifleri finansal açıdan güçlendirecek bir bankacılık sistemine geçmesini tartışması gerekiyor. Bu konuda geç bile kalındığını düşünüyoruz.

Tarımsal kooperatifleşme dediğimiz zaman aslında konunun bir çok boyutu var.

Sonuç olarak, üretici örgütlülüğü iyileştirildikçe aracılık hizmeti veren kayıt dışı kişilerin sektördeki etkinliği azalıyor. Fiyatlar üzerine bindirilen kâr marjlarında üretici lehine kayma ve tüketici lehine azalma yaşanıyor.

İrfan Donat

Bloomberght
  • Site Yorumlarý
  • Facebook Yorumlarý Facebook Yorumlarý
Yeni yorum yaz
Henüz bir yorum yazýlmadý. Ýlk yazan siz olabilirsiniz.