Tarım sektörünün son 30 yıldır ekonominin genel performansının yarısı kadar bile büyümediğine dikkat çeken İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, 'Bizim ülke olarak temiz tarımda kalmamız, dünyanın butik üreticisi haline gelmemiz şart. Gelir düzeyi yükseldikçe insanların organik ve doğal ürünlere yönelmesi, gelecekte de kaçınılmaz olacak. Bu dönemde hükümetin sektöre desteğinin sürmesi çok önemli' dedi.
Tarım ve tarım ticareti denince ilk akla gelen kurumlar arasında yer alan 123 yıllık koca çınar İzmir Ticaret Borsası'nın 2009 yılından bu yana başkanlığını yürüten ve görevi boyunca gerek ekonomiye gerek İzmir'e gerekse de sosyal sorumluluk projeleriyle gündemden düşmeyen Işınsu Kestelli ile söyleşi gerçekleştirdik. İzmir'i ve tarımı baştacı edip sürdürülebilir ve izlenebilir tarımın en önemli savunucusu ve uygulayıcısı haline getiren İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli ile tarımın geleceğini, yapılan ve yapılacak çalışmaları konuştuk.
Türkiye çoğu sektörüyle değeri yüksek olan ürünleriyle değil de ilk ve ara ürünler üreticisi olarak biliniyor. Örneğin çok geniş zeytinliklerimiz olmasına rağmen en iyi zeytinyağı üreticisi olarak kabul edilmiyoruz. Geniş bağlarımız olmasına rağmen en iyi şarap ve balsamik sirkesi olarak ürünlerimiz kabul edilmiyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Tüm ekonomide olduğu gibi bizim tarımda da temel sorunumuz, katma değer yaratamama sıkıntısı. Türkiye, dünyanın en büyük 10 tarımsal üreticisinden biri. Bir ara 62 milyar doları bulan tarımsal hasılamızla Avrupa'nın en büyüğü pozisyonundayız. Büyük bir potansiyelimiz var ama temel sorunumuz, sürdürülebilir yüksek büyümeyi sağlayacak bir reform demetinden yoksun oluşumuz. Tarım sektörü son 30 yıldır ekonominin genel performansının yarısı kadar bile büyümüyor. 1980 ile 2014 yılları arasında Türkiye ekonomisi yılda ortalama yüzde 4.2 büyürken, tarım sektörünün büyümesi yüzde 1.6'da kaldı. Üretim potansiyelimizi yeteri kadar değerlendiremediğimiz ve dış pazarlarda bizi kalıcı kılacak enstrüman ve ilişkiler ağı geliştiremediğimiz için dünya tarım ticaretindeki payımız ne yazık ki çok düşük. Esasen Türkiye, pek çok tarımsal üründe mukayeseli üstünlük kurma potansiyeline sahip bir ülke. 20'nin üzerinde ürünün üretiminde ilk üçte, 55 kadar üründe dünyada ilk 10'dayız. Fındık, kayısı, incir ve kiraz dünyada açık ara üretim lideri olduğumuz ürünler. Kuru üzümde dünya üretiminin dörtte birden fazlasını biz sağlıyoruz. Burada temel mesele, üretim gücümüzü küresel ticaret gücüne çevirebilmek. Eğer ticaretin kuralını siz koyamıyorsanız, fiyatı siz belirleyemiyorsanız en büyük üretici olmanızın da bir esprisi kalmıyor. Dünyada en çok muz ihraç eden üç ülkenin hiç muz üretimi yok mesela. Türkiye'nin akıllı bir planı sabırla uygulayarak dünyada önce kendi ürettiği ürünlerin trend belirleyicisi olmasını sağlamamız gerekiyor. Üretici ve tüccarın bu yolda ilerlemesini teşvik edecek olan hükümette bu iradenin bulunduğunu bir kez daha duymak, bizi umutlandırdı. Fındığın, incirin, kuru üzümün, kirazın ve iddialı olduğumuz tüm ürünlerin dünyada Türkçe isimlerle anılmasını sağlayana kadar durmadan efor sarf etmemiz lazım.
Sürdürülebilir tarım ve yaşam ile ilgili görüşlerinizi de alabilir miyiz?
Araştırmalar, 2050'de eğer her şey aynı kalırsa 2,3 dünyalık bir tüketim talebi olacağını ortaya koyuyor. Tüketim talepleri aynı eğilimde devam ederse sürdürülebilir bir dünya kalmayacak. Dünyanın daha yaşanabilir bir yer olması ancak adaletli bir gelir dağılımının sağlanması ile mümkün. Tarım sektörü bu açıdan büyük önem taşıyor. Çünkü tarım, gelir adaletsizliğinin düzeltilmesindeki en önemli araçlardan birisi, belki de en önemlisidir. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde nüfusun büyük bir kısmı bu sektörde faaliyet gösteriyor. Bu nedenle tarımsal üretim ve ticaretin gelişmesi yoğun halk kitlelerinin gelirlerinin artmasına imkân sağlıyor. Ülkemizin de tarımda sahip olduğu potansiyeli daha yüksek katma değere dönüştürmesi toplam refahımızın artması açısından büyük önem taşıyor.
Çok iyi biliyoruz ki insan sağlığı daha tarlada başlıyor. Son yıllarda tarım ürünlerine katılan ilaçlar, kimyasallara ve genetiği değiştirilmiş ürünlerden organik gıdalara bir yöneliş var. Siz bu yönelimi nasıl yorumluyorsunuz? Sektörün içinden biri olarak organik ürünlere ne mesafede duruyorsunuz?
Sondan başlayayım; organik beslenmeye gayret ediyorum ve İzmir'in organik tarımın merkezi olma potansiyeline inanıyorum. Ancak bu mesele esasen tarımın büyük fotoğrafıyla yakından ilgili. Tarımsal üretimi oluşturan girdilerin ve bu üretimi tüketici ile buluşturan hizmet sürecini göz ardı edemeyiz. Tarladan sofraya kadar olan tüm süreç ve bu süreci destekleyen unsurlar tarım sektörünün yarattığı bir değerdir aslında. Örneğin arka planda tarımsal üretimi ortaya çıkaran tarım kimyasalları, tohumculuk, gübre ve tarım ekipmanlarından oluşan büyük bir sanayi var. 2013 yılı verilerine göre tarımsal üretimin gerçekleştirilmesine imkan sağlayan dört sektörün dünyada pazar büyüklüğü yaklaşık 400 milyar dolar. Bu sektörlerdeki gelişmişlik durumu tarımsal üretimin verimliliğini ve kalitesini de belirleyen unsurlar arasında yer alıyor. Gelecekte tarımsal üretimin gideceği yönü de bu sektörlerdeki gelişmeler belirliyor. Hazırlanan raporlar özellikle gelişmiş ülke orijinli az sayıdaki firmanın bu sektörlerde önemli bir hakimiyetini ortaya koymakta. Nitekim bu dört sektörde faaliyet gösteren ilk üç firma; tohumculuk sektörünün yüzde 55'ine, tarım kimyasalları sektörünün yüzde 51'ine, tarım ekipmanları pazarının yüzde 49'una ve gübre piyasasının yüzde 31'ine sahip.
Aynı zamanda bu firmalar ayırdıkları devasa ARGE bütçeleri ile her geçen gün pazar paylarını artırıyor. Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir gelişme küresel tarım piyasalarının geleceği açısından büyük önem taşıyor. Dünya zirai ilaç pazarının en büyük iki firmasından birisi olan alman Bayer firması, küresel tohum pazarının en büyük oyuncusu olan Amerikan şirketi Monsanto'yu 66 milyar dolar maliyet ile satın aldı. Bu satın alma ile tek bir firma dünya tarımının geleceği açısından büyük bir güç durumuna yükseldi. Dünyada dördüncü sanayi devrimi yaşanırken, bu firmaların devasa ARGE bütçeleri de tarım sektöründe birçok yeniliği ortaya çıkaracak. Verimlilik artacak, yeni üretim ve iş yapış modelleri ortaya çıkacak. Ancak, Monsanto'nun GDO'lu tohum üretimindeki etkinliği ve oluşan monopol nedeniyle çevresel tehdit ile girdi maliyetlerinin yükseleceği beklentileri Avrupa'daki bazı çevrelerin bu satın almayı eleştirmesine neden oldu. Orta ve uzun dönemde birleşmenin Avrupa ve dünya tarımına etkilerini bizzat göreceğimizi düşünüyorum. Yaşanan bu gelişmeler büyük bir tarımsal üretim potansiyeline sahip olan ülkemiz için de çok önemli. Tarımdan çok daha yüksek bir kazanç elde edebilmek ve bu yarışın içinde olmak istiyoruz. Ancak gerçeği söylemek gerekirse sektörümüzün sermaye birikimi ve ARGE çalışmaları yetersiz. Kısa dönemde önemli teknolojik ve bilimsel sıçramalar yaparak yarışa devam edebilme şansımız yok. Bu nedenle, hedeflerimizi doğru tespit etmemiz gerekiyor. Hem kendi insanımız hem de ihracatımızın sürekliliği için sağlıklı üretim önceliğimiz olmalı. Belirli ürün ve lokasyonlarda organik üretimi teşvik etmeli, geri kalan alanlarda ise üretimin tamamını iyi tarım uygulamaları ile gerçekleştirmeyi hedeflemeliyiz. Ticaretimiz için sağlıklı ve etkin işleyen bir tedarik zincirini oluşturmalı, ürünlerimizin katma değerini artıran çalışmalar yapmalıyız. Bu üç temel sorunu kalıcı olarak çözmemizin tarımda büyük bir sıçramaya neden olacağını düşünüyorum.
Gelecekte tarım ve tarım sektörünün gelişimi nereye doğru gidiyor? Hem dünyada hem de Türkiye'de gelişimi nasıl olacak? Türkiye bu gelişmenin neresinde yer alacak?
Tarım sektörü son 30 yıldır ekonominin genel performansının yarısı kadar bile büyümüyor. 1980 ile 2014 yılları arasında Türkiye ekonomisi yılda ortalama yüzde 4,2 büyürken, tarım sektörünün büyümesi yüzde 1,6'da kaldı. Üretim potansiyelimizi yeterince kullanabildiğimizi söylemek mümkün değildir. Gelişmiş ülkeler, tarım ve hayvancılıkta yüksek verime oynuyorlar. Genetik çalışmalar, yeni bir dönemin kapısında olduğumuzun habercisi. Bir yandan GDO'lu ürünlerin yükselişi, diğer yandan tıp ve tarımı evlendirme amaçlı çalışmalar, sektörü küresel ölçekte yönlendiriyor. Bizim ülke olarak temiz tarımda kalmamız, dünyanın butik üreticisi haline gelmemiz şart. Gelir düzeyi yükseldikçe insanların organik ve doğal ürünlere yönelmesi, gelecekte de kaçınılmaz olacak. Bu dönemde hükümetin sektöre desteğinin sürmesi çok önemli.
Haber Ekspres