Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği'nin efsane başkanı H. Cahit Çetin, tarımda, üretimde örgütlü gücünü kaybeden üreticinin yok olma tehlikesine karşı kooperatiflerin çağdaş normlara göre yeniden dizaynına vurgu yapıyor.
H. CAHİT ÇETİN
DUAYEN BAŞKAN
Türkiye'de kooperatifleri düzenleyen yasalar zaman içinde devletin ihtiyaçlarına göre ortaya çıkmıştır. Tarım satış kooperatifleri birlikleri, genelde destekleme alımlarına göre düzenlenmiştir. Şu andaki ihtiyaçlar nelerdir?; Kooperatifler bir zorunluluktan ortaya çıkmış, bu ihtiyaç her dönem olmuş ve sonsuza kadar da olacaktır. Tarımda, üretimde örgütlü gücünü kaybedersen sermayenin oyuncağı olursun. Küçük bireylerin kooperatif bir güç halinde üretimde ve rekabetçi ortamda etkin olmasından başka sansı yoktur. Ülkemizde kooperatifçiliğin ne kadar önemsendiği ortadadır. Eğer kooperatiflerimizi günün şartlarına, gelişen Avrupa Kooperatifçilik normlarına göre dizayn edemezsek kooperatifinin işe yaramadığını düşünen çiftçi hızla büyük sermayenin eline düşer. Artık 1915'teki üretici çaresizliği yok. Kooperatifçiliğin doğuşu kabul edilen İngiltere'nin Manchester kentindeki Rochdale kasabasında tekstil işçilerinin aç kalmamak için kurdukları tüketim kooperatifi yıllarının çaresizliği de yok. İhtiyaçlar çeşitlenip talep arttıkça üreticiler sığınacak bir kooperatif çatısı ihtiyacından uzaklaşıyor. Bu durum her ürün için geçerlidir. Esasında üretici kendi pazarını yaratıyor gibi görünse de başka bir tehlikenin, "kooperatiflerinin koruma kalkanının dışında kalması tehlikesi" farkındalığı azalıyor. İşte sorun burada.
DESTEKLEME ALIMLARI ORTADAN KALKINCA
Destekleme alımlarının ortadan kaldırılmasıyla kaç birlik ayakta kalmıştır acaba. Destekleme kolaycılığı kooperatifleri ne boyuta taşımıştır. İncelenmesi gereken konulardan biri de budur. Artık kooperatifler/birlikler batı normlarına uygun yapılanmalara acilen yönelmelidirler. 1163 sayılı ana kanuna göre kurulan kooperatiflere baktığımızda Türk ticaret kanunundan çıkarak ayrı bir genel yapıya kavuşmuş olmaktadırlar. Türkiye'de tarım satış kooperatifi birliklerinin uzun yıllar devlet destekleme alımlarıyla görevlendirilmiş olmaları ortaklarının zihninde "kooperatif=devlet" algısını yerleştirmiştir. Bu algı esasen ülkemizdeki tarım satış kooperatifçiliğinin gelişmesi önünde en büyük engellerden biridir. İnsan faktörünün bu süreçte belirleyici olması, algının gelişmiş ülkelerdeki kooperatifçilik idealine ulaşması boyutunda etkin stratejiler geliştirilmesi ve uygulanması gerektiğini ortaya koymaktadır.
ULASLARARASI ÇAĞDAŞ UYGULAMALAR
Etkin stratejiler nelerdir diye baktığımızda öncelikle Türkiye'deki kooperatifçiliğin tarihsel perspektifini çıkartmamız gerekmektedir. Bu tabloyu gözümüzde canlandırmadan ve uluslararası çağdaş uygulamalarına bakmadan gelişmelerin günümüzdeki ortaya çıkardığı yaşamsal ihtiyaçları görmemiz mümkün olmayacaktır. Yukarıda dediğim gibi kooperatifler ülkemizde dönemsel ihtiyaçlara göre düzenlenen yasalarla yönetilmiştir. Bu en çok tarım satış kooperatifleri birliklerini derinden etkilemiş, hareketlerini sınırlamış, kooperatifçilikten çok devletin tarım politikalarının uygulama alanı haline getirilmiş, ofis gibi kullanıldığından ortak+ kooperatif aidiyeti kaybolmuş yerine devlet=kooperatif algısı yerleştirmiştir. İşte kooperatifçilik için en büyük tehdit buradadır. Özel kanun tüzel kişilikleri yani tarım satış kooperatifi birlikleri bir amaç değil bir araç olmaktan öte gitmemişlerdir.
IMF DAYATMASI VE DENKLEMİN DIŞINA ÇIKANLAR
2000 senesinde IMF'nin dayatmasıyla çıkan 4572 sayılı kanunla birdenbire gerçeklerle yüzleşmişlerdir. Bu kanunun tek bir olumlu tarafı vardır; "Özerklik" bunu fırsata çeviren birlikler olduğu gibi kooperatif=devlet denkleminden kurtulamayıp tarihe karışan birlikler de olmuştur. 1163 sayılı kooperatifler kanunu TSKB'ler gibi devletin müdahale hedefleri içinde olmamış biraz daha demokratik ortam bulabilmişlerdir. Yalnız bunların içinden öylesine bir güç doğmuştur ki batıdaki emsallerinin hedeflerine ulaşamadığı bir dev "Pankobirlik". Esasında batı normlarına uygun yeni projeler yeni stratejiler derken bu birliklerdeki gelişmelerden söz edeceğim. Öncelikle şu tespiti yapmamız gerek konvensiyonel kooperatifçiliğin yeni projeler ile desteklenmesi özellikle TSKB'lerin yaşamında zorunlu bir hal aldığı gerçeği. Bunun batıda örnekleri var. 250.000 ton yıllık üretim kapasitesiyle dünyanın ve İspanya'nın en büyük zeytinyağı kooperatifi olan Hoijblanca kooperatifi adını değiştirip DCOOP yaparak bünyesine zeytinyağından başka ürünleri de hayvancılık, şarapçılık, bademcilik ürünlerini de katarak çok büyük bir hacme ulaştı. Amaç; tek bir ürünün riskinden, çok ürünlü portföyün güvencesine ulaşmak ve ortaklarına yeni kazanım imkanları sunmak. Ülkemizde bunun çok daha başarılı örnekleri var. Pankobirlik "Pancar Kooperatifleri Birliği" ekim alanları kanunla sınırlandırılmış olmasına rağmen pancardan ürettiği şekeri tüm şekerli mamüllerde piyasanın bir numarasına oturtuyor. Bununla da kalmıyor, pancar küspesiyle hayvancılığı destekleyerek hayvansal ürünlerde (et, süt, tereyağı vs.) sektörün zirvesine ulaşıyor. Yetmiyor, enerji sektörüne girerek ortağının ucuz enerjiye ulaşmasını sağlıyor. Bu kooperatif 50'ye yakın iştirakiyle, üniversitesiyle orta anadolu ekonomisini dinamize ederek tek başına ayakta tutuyor.
LOKAL BAŞARI ÖRNEKLERİ
Tire Süt Kooperatifi de bunun lokal bir başarı ikizi. Köy kalkınma kooperatiflerine çağdaş bir üretim örneği Ödemiş Bademli Fidancılık Kooperatif örneği de öyle. 1163 sayılı kanuna göre kurulmuş kooperatifler böyle. Ya tarım satış kooperatifleri birlikleri ne durumda? Artık bu birlikler devlete lazım değil. Kaderine terk edilmiş gibi. Ancak ülkenin tarımsal üretimi için, ekonomisi için, sosyal yapısı için büyük ihtiyaç. Peki ne olacak? İMF projesi olan 4572 sayılı yasa ile bugüne gelindi. Hep bahsettiğimiz destekleme alımları bu birliklerce yürütüldüğünden ortaklarında devlet=kooperatif algısı değişmedi. Değişecek gibi de görünmüyor. Özerkliğin sağladığı imkanları fırsata dönüştüren bazı birlikler oldukça önemli projeler üretti. Bu projeler onları ayakta tutuyor. Marmarabirlik daha ileriyi gördü. İspanya'nın Oleaestepa kooperatifiyle anlaşarak oradan tedarik ettikleri zeytinyağlarını yine oranın tesislerinde işleyerek AB pazarına girdi. Böylelikle AB gümrük barajını aşarak rekabetçi fiyatlarla ortaklarına kazanç kapılarını açtı. Çok önemli bir hamle bu. Görülüyor ki günümüzde birlikler ve kooperatifler bünyelerine uyan alternatif faaliyet alanları bulmak zorundadırlar. Ancak bu şekilde ortaklarının kooperatifleriyle bağını güçlendirip kaybedilmiş aidiyet duygusunu yeniden kazandırabilirler. Yılların popülist politikalarının açtığı derin yaraları onarabilirler. Bu yolda mesafe kat etmiş tarım satış kooperatifler birlikleri var. Çağdaş gelişmelere ayak uydurmaları atılımcı bakış açısıyla zor olmayacaktır.