Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, son günlerde Rusya'nın buğday ihracatını durduğuna ilişkin haberlerin piyasada sıkıntı yarattığını belirterek, "Türkiye'nin ihtiyacı kadar üretim yapıyoruz.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, buğdayda ve dolayısıyla un ve ekmekte, üretim düşüşü ve Rusya’dan yapılan ithalata bağlı bir fiyat artışı beklemediklerini bildirerek, “halkımızın telaşlanmasına gerek yoktur. 2015 yılı buğday açısından çok sıkıntılı geçmeyecek” dedi.
Bayraktar, TZOB Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, tarım açısından 2013-2014 üretim sezonunu değerlendirdi. Tarım sektörünün, 2013-2014 sezonunda kuraklık ve don başta olmak üzere, sel, aşırı yağış, dolu, fırtına, hortum gibi hemen tüm doğal afetleri yaşadığını, sezonu maalesef parlak geçirmediğini belirten Bayraktar, kayısı, fındık, elma, buğday, arpa gibi birçok üründe, üretim düşüşleri görüldüğünü, buna karşın kanatlı sektörü başta olmak üzere, hayvansal üretimdeki hızlı gelişmenin sürdüğünü, kanatlı sektörünün pek etkilenmediğini bildirdi.
Tarımın, ülke ekonomisinde önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan Bayraktar, şunları söyledi:
“2014 yılının Ocak-Eylül döneminde gayri safi yurtiçi hasılada (GSYH) yüzde 7,4 pay almıştır. Bunun yanı sıra, başta gıda olmak üzere imalat sanayine, toptan ve perakende ticarete, otel ve lokanta sektörüne, ulaştırma, depolama ve haberleşme sektörüne, finans sektörüne çok büyük katkısı bulunmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, tarım, 2004-2013 döneminde, 2007 yılı hariç, istikrarlı bir şekilde büyümüştür. Ancak bu yıl, Ocak-Eylül döneminde, tarımda yüzde 3 küçülme yaşanmıştır.
Çiftçimiz, ekonomiye büyük katkısına rağmen, kalkınmanın nimetlerinden yeterince yararlanamıyor. Sektörde, kişi başına düşen yurt içi gelir miktarı, Türkiye ortalamasının yaklaşık 3’te 1’inde kalmaktadır.”
-Enflasyon-
2014 Kasım ayı itibarıyla tarımda üretici fiyatlarının (ÜFE) son bir yıllık dönemde yüzde 10,77, on iki aylık ortalamalara göre yüzde 10,99 arttığını, gıda ve alkolsüz içeceklerde, Kasım itibarıyla son bir yıllık fiyat artışının, yüzde 14,37, on iki aylık ortalamalara göre yüzde 12,37 olduğunu belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
“Tarımda üretici fiyatlarındaki artış, gıda ve alkolsüz içeceklerdeki tüketici fiyatlarındaki artışın altında kalmış, 2013 ve 2012 yıllarında olduğu gibi, bu durum, çiftçilerin alım gücünü azaltmıştır. Çiftçimizin ürettiği mallar enflasyon oranında değerlenmemiştir.
-İstihdam-
Sektör, toplam istihdamdaki önemini korumaktadır. Tarımsal istihdam, 2014 yılının Eylül ayında yüzde 21,5 olarak gerçekleşmiştir. Eylül ayında tarımın sağladığı istihdam, 5 milyon 625 bini bulmaktadır. Tarımımız, mevsim şartlarına göre, 4,5-6 milyon arasında değişen çalışanla, bazı aylar, imalat sanayisi ve inşaat sektörünün toplamına yakın istihdam sağlamaktadır. Sektörün en büyük katkısı ise işsizliği azaltmakta görülmektedir. Tarım işsizliği, kadınlarda 5,5 puan düşürerek yüzde 13,6’ya, erkeklerde 1,3 puan indirerek yüzde 9,1’e, toplamda 2,2 puan gerileterek yüzde 10,5’e çekmektedir. Tarım sayesinde işsizlik yüzde 10,5’e inmiştir. İstihdama bundan daha iyi bir katkı mı olur?
-İhracat-
Tarım ürünleri ve gıda, ihracatımızda, her zaman önemini korumuştur. 2014 yılı Ocak-Ekim döneminde, gıda ve tarım ürünlerinde ihracat, 14,3 milyar dolara, ithalat ise 10 milyar dolara ulaşmıştır. Gıda ve tarım sektörümüz, 2013 yılında 17 milyar dolar ihracat, 11,2 milyar dolar ithalat yapmıştır.
Ancak, şu önemli ayrıntıya bir kez daha dikkatleri çekmek isterim ki, ihracattaki olumlu gelişmelere karşın, özellikle yağlı tohumlar ve pamukta net ithalatçı konumundan kurtulabilmiş değiliz. Gıda ve tarım ürünleri ithalatımızın üçte biri, yani 3,7 milyar doları, soya fasulyesi, ayçiçeği başta olmak üzere yağlı tohum, bitkisel yağ ve küspeden oluşuyor. Stratejik bir ürün olan pamukta ise ithalatımız 1,7 milyar doları buluyor.
Tarımda ihracat imkanlarımız ve potansiyelimiz tartışılmaz. Dünya çapında rekabet edebileceğimiz, ekolojik üstünlüğü olan çok sayıda ürüne sahibiz. Fındık, kayısı, incir, kiraz, vişne, ayva ve haşhaş tohumu gibi değerli bitkisel ürünlerde üretimde dünya birincisiyiz.
Çok sayıda üründe de dünya sıralamasında ilk 10'da yer alıyoruz. Bu konumumuzu kaybetmememiz, iyi değerlendirmemiz gerekmektedir.
Ekolojik üstünlüğümüz bulunan bu ürünlerde standarda uygun, kaliteli çeşitlerle üretim yapma zorunluluğumuz var. Gıda güvenilirliği, ambalajlama ve depolamaya vereceğimiz özel önemle ürünlerin değerini daha artırmalı, fiyatta istikrarı ve kaliteli ürünün her an pazarda bulunabilirliğini sağlamalıyız.”
-Bitkisel üretim-
Tahıl üretiminin, 2014 yılında, kuraklık başta olmak üzere doğal afetlerin etkisiyle, 2013 yılına göre, yüzde 12,7 azalarak 37,5 milyon tondan, 32,7 milyon tona indiğini, arpada yüzde 20,3, buğdayda yüzde 13,8, çeltikte yüzde 7,8 gerileme olurken, dane mısırda yüzde 0,8 artış görüldüğüne, üretimin, buğdayda 19 milyon, arpada 6,3 milyon, çeltikte 830 bin tona inerken, dane mısırda 5 milyon 950 bin tona çıktığına dikkati çeken Bayraktar, şöyle konuştu:
“Son günlerde medyada buğdayda kuraklık yüzünden üretim düşüşü ve Rusya’nın tahıl ihracat sertifikası vermeyi durdurması, buğday ihracatına 1 Şubat 2015’den sezon sonuna kadar toplamda tonda 35 Avrodan az olmamak üzere yüzde 15 artı 7,5 avro vergi uygulaması kararları nedeniyle, buğdayda sıkıntı olacağı ve ekmek fiyatlarının artacağı haberleri yer aldı. Kamuoyunda acaba buğday ve mamul madde fiyatları yükselecek mi diye bir endişe vardı.
Ocak-Ekim döneminde, ithal ettiğimiz 1,8 milyar dolarlık hububatın 1 milyar dolarını Rusya’dan yaptık. Rusya’dan ithalat önemli. Yalnız, Rusya, ihracat sertifikalarını 17 Aralık 2014’den itibaren durdurma kararında, Türkiye, Mısır, Hindistan ve Ermenistan’ı kapsam dışında tutmuştur. Rusya Tarım Ürünleri İhracatçılar Birliği de Türkiye, Mısır, Hindistan ve Ermenistan’dan ek vergi alınmayacağını bildirmiştir.
Buğdayda üretimin 22 milyon 50 bin tondan 19 milyon tona gerilemesi de Türkiye piyasasını çok fazla etkilemeyecek gibi görünüyor. Çünkü, iç tüketimin de bu civarda gerçekleşmesi bekleniyor. Toprak Mahsulleri Ofisi, un, makarna, bulgur, bisküvi, irmik gibi mamul maddelerin ihracatlarında kullanılacak buğdayın ithalatının büyük kısmının ilgili sektörlerce yapıldığını ve sorunsuz şekilde yapılmaya devam ettiğini açıkladı. Ofisin depolarındaki buğday stoku da 2,5 milyon tonu buluyor.
Bundan dolayı buğdayda ve dolayısıyla un ve ekmekte, üretim düşüşü ve Rusya’dan yapılan ithalata bağlı bir fiyat artışı beklemiyoruz. Halkımızın telaşlanmasına gerek yoktur. 2015 yılı buğday açısından çok sıkıntılı geçmeyecek. Hükümetimiz de bu konuda fırsatçılara izin vermeyecektir. TMO’nun da elindeki buğdayı zamanında kullanarak fırsatçılara göz açtırmaması lazım. Bu ekmek, mamul madde fiyatlarındaki muhtemel artışı önleyecektir.”
Yağlı tohumlarda, 2013 yılında, 2 milyon 26 bin ton olan toplam üretimin, 2014’de yüzde 4,5 artışla 2 milyon 117 bin tona yükseldiğini, ayçiçeği üretiminin yüzde 7,5 oranında artış göstererek 1 milyon 638 bin tona ulaştığını belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
“Sebze üretimi, 2014 yılında, yüzde 0,4 artışla 28 milyon 450 bin tondan 28 milyon 570 bin tona çıktı. Sebzeler grubunun önemli ürünlerinden domateste yüzde 0,3, hıyarda yüzde 5,2 oranında üretim artışı olurken, sivri biberde yüzde 4,2, kuru soğanda yüzde 6 oranında üretim azalması görüldü.
-“Doğal afetler, özellikle don, en çok meyveleri etkiledi”-
Meyve üretimi, 2014 yılında, yüzde 6,2 düşüşle 18,2 milyon tondan 17,1 milyon tona indi. Doğal afetler, özellikle don, en çok meyveleri etkiledi. Meyveler içinde önemli ürünlerde üretim, elmada yüzde 20,7, şeftalide yüzde 4,6, kirazda yüzde 9,9, kayısıda yüzde 65,4 azaldı.
Muzda yüzde 17, zeytinde yüzde 5,5 oranında üretim artışı meydana geldi. Narenciyede mandalina üretimi, yüzde 11,1 arttı. Sert kabuklulardan fındıkta yüzde 25, cevizde yüzde 14,8 üretim azalması yaşandı. Üzümde yüzde 4,1, önemli ihraç ürünlerimizden incirde ise yüzde 0,5 üretim artış görüldü. Çay üretimi ise geçen yıla göre yüzde 6,8 arttı.
Kuru baklagillerde üretim, 2014 yılında, yüzde 9,7'lik azalmayla 1 milyon 148 bin tondan, 1 milyon 36 bin tona indi. Üretim baklagillerin önemli ürünlerinden nohutta, yüzde 11,1 azalarak 450 bin tona, kırmızı mercimekte yüzde 17,7 düşerek 325 bin ton geriledi.
Tütün üretimi, yüzde 24,9 azalmayla 70 bin tona inerken, kütlü pamuk üretimi, yüzde 4,4 artarak, 2 milyon 350 bin tona, şeker pancarı üretimi, yüzde 2,3 artışla 16 milyon 860 bin tona çıktı.”
-Büyük ve küçükbaş hayvan sayısı artıyor-
Son yıllarda hayvan sayısının, sağlanan desteklerin de etkisiyle yeniden artmaya başladığını, 2014’de büyükbaş hayvan sayısının yüzde 2,5 artarak 14,9 milyon başa, küçükbaş hayvan sayısının yüzde 10 artışla 42,4 milyon başa çıktığını vurgulayan Bayraktar, şunları söyledi:
“Kırmızı et üretimi, toplam hayvan, kültür ve kültür melezi ırkı sığır sayısının artmasıyla, 2011-2013 döneminde, yüzde 28,2 artarak 777 bin tondan 996 bin tona yükseldi. Yalnız, kırmızı et üretiminde, 2014 yılının Ocak-Eylül döneminde, 2013'nin aynı dönemine göre yüzde 3,5 oranında gerileme görüldü. 2013 Ocak-Eylül döneminde 628 bin ton olan kırmızı et üretimi, 2014 yılının aynı döneminde 606 bin tona indi.
Üretiminin yıl sonunda bir önceki yılın altında kalacağı kuvvetle muhtemel görünmektedir. Fakat yine de önceki yıllara göre kıyaslandığında, et üretiminde genel bir artış söz konusudur. Kırmızı ette ithalata gerek yok. İthalat lobilerine buradan sesleniyorum. Boşuna heveslenmesinler. Kırmızı et üretimi önümüzdeki yıllarda da artarak devam edecektir. Son yıllardaki artış talebi karşılayacak düzeydedir. Kurban Bayramı’nda da bunu gördük.
Süt üretimi, 2013 yılında yüzde 4,7 artarak, 17,4 milyon tondan 18,2 milyon tona çıktı. 2014 süt üretim rakamları henüz belli değil ama hayvan sayısındaki artıştan dolayı bir üretim artışı olacaktır.
Sanayiye, 2013 yılında 7,9 milyon ton, 2014 yılının Ocak-Ekim döneminde 7,3 milyon ton inek sütü aktarıldı. Son iki ayda da geçen yıla yakın inek sütü sanayiye aktarılması durumunda, 2014 yılında sanayiye aktarılan süt 8,5 milyon tonu geçecek.
Sektörde üretime paralel olarak ihracatta da ciddi artışlar gerçekleşti. 2013 yılında 281,6 milyon dolar olan süt ve süt ürünleri ihracatımız, 2014 yılının Ocak-Ekim döneminde, geçen yılın tamamını geçerek 301 milyon dolara ulaştı. Son iki aylık ihracatın geçen yılla aynı olması halinde yıl sonu ihracatı 360 milyon dolara yükselecek.
-“Hayvancılığımız açısından ucuz yem ihtiyacı hayati önemde”-
Hayvancılığımız açısından ucuz yem ihtiyacının karşılanması hayati önemdedir. Kaba yem üretimindeki artış, talebe uygun olarak artırılmalıdır. Gelişen hayvancılığımızın sürekli artan kaba yem ihtiyacını, ülke kaynaklarından karşılamalıyız. Unutulmamalıdır ki hayvancılık için en önemli ve en ucuz yem kaynağı kaba yemlerdir.
Öte yandan, kanatlı sektörü hayvancılığımızın yüz akı olmaya devam ediyor. Hem yumurta üretiminde hem kanatlı eti üretiminde hem de ihracatta artış sürüyor. Yumurta üretimimiz, 2013 yılı itibariyle 16,5 milyar adet oldu. 2014 yılı 10 aylık yumurta üretim rakamı 14,2 milyar adettir. Geçen yılın son iki ayındaki üretim rakamları gerçekleşecek olursa, yıl sonu üretimimiz 17 milyar adedi geçecektir.
Tavuk eti üretimimiz, 2013 yılı itibariyle 1 milyon 758 bin ton olmuştu. 2014 yılı 10 aylık tavuk eti üretim rakamı 1 milyon 560 bin tonu buldu. Yılsonunda büyük ihtimalle 1,8 milyon tonu aşacak.
Kanatlı eti ve kanatlı ürün ihracatımız, 2013 yılında 608 milyon dolarken, 2014 yılının 10 aylık döneminde 543 milyon dolara ulaştı. Tavuk yumurtasında 2013’ün tamamında 406 milyon dolar olan ihracat, 2014 yılının Ocak-Ekim döneminde 331 milyon dolara çıktı.”
-Arazi parçalılığı ve toplulaştırma-
Tarımda önemli sorunlar içinde miras hukukundan kaynaklı arazi parçalılığının başta geldiğini, Türkiye’de yaklaşık 3 milyon işletme, 30 milyon parsel arazi bulunduğunu belirten Bayraktar, “Batı Avrupa ülkelerinde işletme bazında arazi büyüklüğü 400-500 dekarken, ülkemizde bu rakam 59 dekara kadar inmiştir. Üstelik bu 59 dekarlık işletme büyüklüğü yaklaşık 10 parselden oluşmaktadır. Bu kadar küçük işletme ve arazi yapısıyla verimli tarım yapmak mümkün değildir. Yine ülkemizde arazi toplulaştırması yapılabilecek, 14 milyon hektar alan bulunmaktadır” dedi.
“Öncelikle tarım arazilerinin daha da bölünmesini önleyecek miras hukukuyla ilgili 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun çıkması tarımımız adına son derece sevindiricidir. Bu kanunun çıkması için TZOB olarak gerekli desteği verdik. Ancak temennimiz, kanunla ilgili yönetmeliğin de bir an evvel yayınlanması gerekir” diyen Bayraktar, şöyle konuştu:
“Ayrıca, henüz toplulaştırılmamış yaklaşık 10 milyon hektarlık toplulaştırma yapılabilecek alanda çalışmalar en kısa sürede tamamlanmalıdır. Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak, hem mirasla ilgili kanunu hem de toplulaştırma çalışmalarını sonuna kadar destekliyoruz. Ziraat Odalarımız da gerekli desteği veriyor.
-“Verimli topraklar ne şekilde olursa olsun korunmalı”-
Sanayileşme, kentleşme ve yol yapımıyla verimli topraklar tarım dışına çıkarılıyor. Bu durumu büyük bir kayıp olarak görüyoruz. Verimli arazilerin korunması konusunda özellikle illerdeki Toprak Koruma Kurullarının konuya gerekli hassasiyeti göstermeleri bekliyoruz. Ne şekilde olursa olsun verimli topraklar korunmalıdır. Bunları korumamak gelecek nesillerin istikbali ile oynamaktır.
Bildiğiniz gibi son yapılan yasal değişiklikle 30 ilde büyükşehir belediyelerinin sınırları tüm ili kapsayacak şekilde genişletildi. 30 ilde 16 bin 82 köy ve 1591 belde tüzel kişiliği değiştirilerek mahalle haline getirildi. 59 milyon nüfusla ülke nüfusunun yüzde 77’sini barındıran 30 il, aynı zamanda, 135 milyon 270 bin 869 dekar tarım alanına sahip durumda. Bu illerimiz ülke toplam tarım arazilerinin yüzde 56,8’ini barındırıyor.
Ülkemiz tarımının lokomotifi konumundaki birçok il, Büyükşehir Kanunu kapsamında yer alıyor. Türkiye’nin en önemli ovalarını ve büyük tarım alanlarını içinde bulunduran bu illerdeki verimli tarım arazilerinin korunmasında büyükşehir belediyelerimize çok önemli görevler düşüyor. Büyükşehir Belediye başkanlarımız, tarım sektörüne gönülden ilgi göstermelidir. Büyükşehir belediyelerimiz, tarıma destek için yeterli bütçe ayırmalı, tarımla ilgili birimlerini kurup faaliyete geçirmelidir.”
-“Üretiyoruz ama pazarlayamıyoruz”-
Tarımda üretilen ürünü en iyi şekilde değerlendirmek, pazarlamak, düzenli olarak piyasaları ürünle beslemek gerektiğini bildiren Bayraktar, bunun yolunun da örgütlenmeden geçtiğini, başta tarımsal kooperatifler ve üretici birlikleri olmak üzere, ekonomik bazda etkin, güçlü ve fonksiyonel örgütlenmenin sağlanmasının en az üretim kadar hayati bir olay olduğuna dikkati çekti.
Bu gerçekten hareketle, üretici birliklerinin, idari ve mali açıdan güçlendirilmesi, üretim planlaması yapılması gerektiğini vurgulayan Bayraktar, “Ülkemiz tarımının en önemli sorunlarından biri pazarlamadır. Üretme noktasında sorun olmamasına rağmen ürettiğimizi pazarlayamıyoruz. Pazarlamada rekabet üstünlüğü sağlanabilmesi için, fiyat, kalite, standardizasyon, ambalaj, başta lisanslı olmak üzere depolama, arzın sürekliliği fevkalade önemlidir. Bunlar, tarımda ulusal önceliğimiz olmalıdır. Üretici birlikleri hasat zamanında ürün alıp üretici ve sanayiciyi bir araya getirmeli, sözleşmeli üretim yapılmasını sağlamalıdır” dedi.
-Talepler-
Taleplere gelince, genel olarak maliyet sorunu bulunduğunu, gübre, mazot, elektrik başta olmak üzere, temel girdi fiyatlarının pahalı olduğunu belirten Bayraktar, şunları kaydetti:
“Tarımsal girdilerdeki yüksek oranlı vergiler, maliyetlerimizi daha da artırıyor. Gübre, mazot ve elektrik gibi girdilerde vergi yükü çok fazla. Bu yük hafifletilmeli. Buna karşın, iç ve dış talebe uygun üretim planlaması yapamadığımız için fiyat istikrarımız yok. Maliyetlerimizde bir düşüş olmasa da fiyatlarda çok büyük oynamalar meydana gelebiliyor. Bu durum çiftçimize sıkıntı veriyor.
Tarla ile market fiyatları arasında bir uçurum var. Bazı ürünlerde fiyat farkı 5-6 kata kadar çıkıyor. Üretici para kazanamazken, tüketici pahalı tüketmek zorunda kalıyor. Yaptığımız birçok çalışmada, çiftçimizin maliyetin altında ürününü satmak zorunda kaldığını, enflasyonun sorumlusu olmadığını tespit ettik. Enflasyonun sorumlusu kesinlikle değildir. Hatta, veriler çiftçimizin enflasyonun mağduru olduğunu gösteriyor. Üretici market fiyatları arasındaki makasın daraltılması enflasyona olumlu katkısı olur.
Çiftçimiz, üretim maliyetlerinin düşürülmesini, son yıllarda önemli oranlarda artsa da desteklerin daha da artarak sürdürülmesini, ihracat desteklerinin rekabet edebilir seviyelere çıkarılmasını talep etmektedir.
2014 yılı Ocak-Ekim döneminde ortalama gübre fiyatlarında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1 ile yüzde 11 arasında değişen oranlarda artışlar yaşandı. Bu yıl yaşadığımız kuraklık da üreticimizin alım gücünü olumsuz etkiledi. Bundan dolayı, 2014 yılı Ocak-Haziran döneminde gübre tüketimi, 2013 yılı aynı dönemine göre, yüzde 7,9 azalarak 3,4 milyon tondan 3,1 milyon tona indi. Üründe verim ve kalitenin artması için yeterli gübre kullanılması şarttır. Bunun için de gübre fiyatlarının makul düzeylerde kalması, artışların yaşanmaması gerekmektedir.
Diğer önemli bir girdi olan mazotta, 2014 yılı ilk on aylık ortalama fiyatlar, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 4,47’lik artışla 4 lira 44 kuruşa çıkmıştı. Son günlerde ardı ardına gelen indirimlerle mazot fiyatları 3 lira 85 kuruşa kadar geriledi. Temennimiz, bu fiyat seviyesinin üzerine çıkılmamasıdır. Mazotta alınan KDV ve ÖTV oranları ile gübredeki KDV oranının düşürülmesi gerekmektedir.
Elektrikte fiyat, tarımsal sulama abone grubunda, 1 kilovatsaat (kWh) için fon ve paylar ile yüzde 18 KDV dahil 30,3 kuruştur. TEDAŞ’a olan elektrik borçları yapılandırıldı. Özel sektör dağıtım şirketlerine olan elektrik borçları da bu kapsama alınmalıdır. Tarımda elektrikte uygulanmakta olan KDV yüzde 18’den yüzde 1’e indirilmeli, pay ve fon kaldırılmalıdır. Yine tarıma özel bir uygulama yapılarak, elektrik faturaları hasada göre belirlenmelidir. Seralar ve hayvancılık işletmelerinin de daha düşük fiyatla elektrik temin edecekleri bir abone grubu oluşturulmalı, indirimli tarifeden elektrik almaları sağlanmalıdır.
Tarım destek bütçesi sektörün ihtiyacına göre belirlenmelidir. 2014 bütçesinde tarım sektörüne, bir önceki yıla göre yüzde 9,4’lük artışla 9,6 milyar lira kaynak ayrılmıştır. Önemli desteklerden mazot desteği, 2014 yılında geçen yıla göre yüzde 7,1'lik artışla 607 milyon liradan 650 milyon liraya yükseltilmiştir. Gübre desteği ise 2013 yılında yüzde 9,3 artışla 718 milyon liradan 785 milyon liraya çıkmıştır. Hayvancılık destek ödemeleri, yüzde 4,8 artışla, 2 milyar 756 milyon liradan 2 milyar 887 milyon liraya yükseltilmiştir. 2015 yılı destek bütçesi ise 10 milyar 141 milyon lira olarak belirlenmiştir. Dondan büyük ölçüde etkilenen fındıkta, alan bazlı desteklerin uzatılacağı yönündeki karar, bizi memnun etmiştir.”
-“Ette ithalata karşıyız”-
Ette ithalata karşı olduklarını sürekli tekrar ettiklerini bildiren Bayraktar, şöyle devam etti:
“Hem kırmızı ette hem de kanatlı etinde üretim hızla artmaktadır. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığımızda da artış açıkça görülmektedir. Ette ithalat ihtiyacı yoktur. Bunun yerine iç üretim desteklenmeli, yem, canlı hayvan gibi alanlarda maliyeti düşürücü tedbirler hayata geçirilmelidir. Besicilerimize verilen destekler artırılarak sürdürülürse gelecekte de et ithalatına gerek olmayacaktır.
Uzun süredir talep ettiğimiz, her ortamda dile getirdiğimiz Et ve Süt Kurumu kuruldu. Bu kurum, ana statüde yapılan değişiklikler çerçevesinde, kendisine verilen görevleri yerine getirecek kaynaklara sahip olmalıdır.
Sütte üretim olağanüstü bir hızla artmaktadır. Gelecekte bir arz-talep dengesizliği oluşmaması için süt ve süt ürünleri tüketimi artırılmalıdır. Okul sütü programı uygulamasının 2015 yılında da devam etmesi sevindirici bir gelişmedir. Bu uygulamayı destekliyor ve programın kesintisiz devam ettirilmesi ve peynir, yoğurt, ayran, tereyağı gibi süt ürünleri, bal, fındık, kayısı, elma gibi gıdalarla çeşitlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Kanatlı sektöründe, soya fasulyesi, yem katkısı gibi hammaddelerin yerli üretiminin desteklenmesi, ihtiyacın ülke içinden karşılanmasını sağlayacak politikaların hayata geçirilmesi gerekiyor. Maliyetlerin düşürülmesi, ihracat desteklerinin rekabet edebilir seviyeye yükseltilmesiyle sektör ihracatının çok daha büyük rakamlara çıkması işten bile değildir.”
-ÇKS-
Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı 2,2 milyon çiftçinin desteklerden faydalandığı halde, kayıtlı olmayan milyonlarca çiftçinin destekten mahrum kaldığını belirten Bayraktar, “Her ne kadar bu yıl içinde, ÇKS yönetmeliğinde değişiklik yapılmışsa da bazı tarım arazilerinin sisteme kabul edilmemesi nedeniyle bu durumda olan çiftçilerimizin ÇKS’ye kaydını mümkün olmamaktadır. Bu nedenle bütün çiftçileri kayıt altına alacak şekilde, gerekli çalışmalar yapılmalıdır” dedi.
-Tohumculuk-
Türkiye’de son yıllarda yapılan ıslah çalışmaları neticesinde gelişme gösteren tohum üretiminin, 2000-2013 döneminde yüzde 281’lik artışla 195 bin tondan 743 bin tona çıktığını, ama hala tohumda özellikle sebze tohumculuğunda kendine yeterli ülke konumuna ulaşılmadığını bildiren Bayraktar, şunları söyledi:
“2014 yılının Ocak-Kasım döneminde 41 bin tonluk tohum ithalatı için 164 milyon dolar ödedik. Özellikle sebze tohumluğu başta olmak üzere tohumlukta dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla, yeni çeşit geliştirmek için Ar-Ge çalışmalarına hız verilmesi ve tohum üretiminin desteklenmesi gerekmektedir. Çiftçilerimizin daha uygun fiyatla tohum temin edebilmesi için sebze tohumluklarında ve sebze fidelerinde uygulanmakta olan KDV’nin diğer tohumluklarda olduğu gibi yüzde 1’e indirilmesi zorunludur.
-Tarım sigortası-
Ülkemizde tarım sigortaları işlevsel olmasına rağmen, tarım sigortasında istenilen düzeye ulaşılamamıştır. Tarım sigortasında prim bedelleri düşürülmelidir. Üreticileri sigorta yaptırmaya teşvik edici tedbirler alınmalıdır. Üreticiler için önemi büyük olan kuraklık ile tarla ürünlerinde yaşanan don gibi önemli riskler, en kısa zamanda sigorta kapsamına dahil edilmelidir. Bağcılıkta meyvenin yanı sıra, aşırı yağışlardan dolayı oluşan meyve çatlamaları ve asma yapraklarının da tarım sigortası kapsamına alınması sağlanmalıdır. Ayrıca, 2090 sayılı doğal afetten zarar gören çiftçilere yardım içeren kanun işler hale getirilmeli.
-Krediler-
Tarım ve balıkçılık sektöründe, 2014 Ekim ayı itibarıyla kullandırılan nakdi ve gayri nakdi kredi miktarı, 2013 Ekim ayına göre yüzde 19,95 artışla 44,9 milyar liraya ulaşmıştır. Yalnız, 2014 Ekim ayı itibariyle kredilerin yüzde 35,5’i yüksek faiz oranlı kredilerden oluşmuştur. Sadece Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) aracılığıyla kullandırılan sübvansiyonlu krediler, diğer kamu bankaları tarafından da verilmelidir. Bu yıl yaşanan doğal afetler nedeniyle çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri’ne olan düşük faizli kredi borçları ertelenmiştir. Ancak erteleme, doğal afete maruz kalan veya ödeme güçlüğü çeken bütün üreticilerimizin kullandıkları kredilerin tümüne uygulanmalı, bu uygulama tarımsal kredi kullandıran diğer bankaları kapsamalıdır. Finansman açısından rahatlaması için doğal afetlerden zarar gören çiftçimize yeni kredi açılmalıdır. Bu yıl borcunu ödeyemeyecek çiftçimizin elektrik ve SGK ödemeleri ertelenmelidir.”
-Çukurova’nın 6 katına yakın alan sulanamıyor-
2013-2014 üretim sezonunda Ege ve Marmara kıyıları hariç hemen hemen ülkenin tamamında görülen kuraklığın, suyun önemi bir kez daha gösterdiğini vurgulayan Bayraktar, şöyle dedi:
“Su olmadan tarım olmaz. Kuraklığın panzehiri suyun tasarruflu ve etkin kullanılmasıdır. Zaten tarımımızın en büyük sorunlarından biri sulama yatırımlarının hala bitirilememiş olmasıdır. Teknik ve ekonomik olarak sulanabilecek 8,5 milyon hektar tarımsal alanımız var olmasına karşın, 2,6 milyon hektarını hala sulayamıyoruz. Bu çok büyük bir kayıptır. Sulama yatırımlarının pahalı yatırımlar olduğunu biliyoruz ama Çukurova’nın 6 katına yakın bir sulanabilir arazinin gerekli altyapı yatırımları tamamlanamadığı için sulanamamasının izahı yoktur. Bunun yanı sıra sulanan 5,9 milyon hektar tarım arazimizin büyük bir bölümünde tasarruftan uzak vahşi sulama yapılmaktadır. Modern sulama sistemlerinin suda yüzde 60’lara varan tasarruf sağladığı göz önünde bulundurulursa, israfın büyüklüğü de ortaya çıkar.
Sulama yatırımları pahalı, devletimizin olanakları da sınırlı. Yalnız çiftçimizin bu yatırımların altından kalkacak gücü olmadığı da malum. Bu nedenle, öncelikle hızla arazi toplulaştırma çalışmaları yapılmalı ki bu yatırımların maliyeti en aza insin. Tekrar tekrar sulama yatırımı yapılmasın. Çiftçimizin modern sulama sistemlerine geçebilmesi için, hibe ve destekler artırılmalı, çiftçimizin eğitimi sağlanmalı, teşvik edilmelidir. GAP, KOP gibi büyük sulama yatırımlarını da içeren dev projeler, hızla tamamlanmalıdır. Kuraklık riskinin yaşandığı havzalarda, su tüketimi az olan kültür bitkileri üretimi teşvik edilmelidir. Kuraklığa karşı acilen önlem alınmalı, basınçlı sulama sistemlerine geçiş için proje hazırlanıp mali destek sağlanmalı. Sulama ücretleri düşürülmeli. Toprak nemini sağlayacak şekilde toprak işleme ve anıza ekim yapan makineler yaygınlaştırılmalı.
Unutmayalım ki, yağlı tohumlar, pamuk başta olmak üzere net ithalatçı olduğumuz ürünlerdeki üretim açığı, ancak sulanabilir alanların artırılmasıyla kapatılabilir. 2,6 milyon hektar alanı sulamaya açamazsak yağlı tohumlardaki açığı kapatamayız. Mısır üretimini artırsak, pamukta açık olur, ayçiçeğinde açık büyür. Gittiğimiz yerlerde oda başkanlarımız da sulama yatırımlarının tamamlanmasını talep ediyor. Yetkililere iletiyoruz.”
-Oda faaliyetleri ve eğitim çalışmaları-
Basın toplantısında, TZOB ve Ziraat Odaları’nın faaliyetlerine de değinen Bayraktar, şöyle konuştu:
“Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak yaptığımız hizmetlere gelince, Ziraat Odası sayımız 760'a ulaştı. Oda olmayan ilçelerdeki çiftçilerimize de en yakın Ziraat Odamız hizmet verdiği için ülkenin yüzde 100'ünde örgütlenmiş durumdayız. Odalarımızın yüzde 80’i kendi binasına sahip ve 75’inin toprak tahlil laboratuvarı var. Yine odalarımızın yüzde 45’inin tarımsal araç ve makine parkı bulunuyor.
Ziraat Odalarımız, Avrupa Birliği kırsal kalkınma programı kapsamında 200 kırsal kalkınma projesi hazırladı. Bu projelerle çiftçilerimize yeni ufuklar açtılar, yeni teknolojiyi sundular. TZOB olarak Avrupa ülkeleriyle birlikte Degricol projesi çalışmalarını yürütüyoruz. Plastik yerine organik materyalden çevreye zarar vermeyen, doğada çözünen hammaddeyle sera ve bahçe aksesuarları üreteceğiz.
Bakanlıklarımız, kurum ve kuruluşlarla imzaladığımız protokoller çerçevesinde, eğitim çalışmaları yürütüyoruz.
Kadın çiftçi, genç çiftçi, sürü yönetimi, güvenli traktör kullanımı, proje hazırlama eğitimleri veriyoruz. 2015’de de eğitim çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz. Sosyal güvenlik bilgilendirme seminerleri düzenliyoruz. Mesleki Yeterlilik Kurumu ile işbirliği yapıyoruz, meslek standartlarıyla ilgili çalışma yürütüyoruz. Tarımın değişik alanlarında teknik gelişmelerin, sorun ve çözümlerin ele alındığı danışma kurulları oluşturduk. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nde, 81 ilden 900 civarında personele otomasyon eğitimi verdik. Orman ve Su İşleri Bakanlığımızla başlattığımız ağaçlandırma seferberliğini 2015’de de sürdüreceğiz.
Bütün bu çalışmalarla çiftçimize daha fazla hizmet götürmeyi, sorunlarını hafifletmeyi ve çözmeyi, onlara yeni olanaklar sunmayı amaçlıyoruz.”
Bayraktar, Türk tarımının sorunlarını, sundukları çözüm önerilerini kamuoyuyla paylaşmada medyanın gösterdiği ilgiye de teşekkür etti. Şemsi Bayraktar, “Nitekim, çalışmalarımız medyada önemli şekilde yer alıyor. 2014 yılında yazılı medyada 11 bin 131 haberle hem işadamları hem de meslek kuruluşu başkanları listesinde birinci olmamız da bunu gösteriyor” dedi.
-Suriye ve Rusya’nın etkisi-
TZOB Genel Başkanı, basın mensuplarının Suriye ve Rusya’da yaşananların ihracat üzerindeki etkilerine, Rusya’nın ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmayacağına yönelik soruları üzerine, şu yanıtları verdi:
“Suriye ile ilişkilerimiz tarımsal ürün ticaretini olumsuz yönde etkiledi. Hatta Ukrayna’daki iç karışıklık dahi bazı ürünlerde ihracatımızı olumsuz etkiledi. Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD, Rusya’ya ambargo koydu. Rusya, bu ülkelerle ticaret yapmayacak görünüyor. Rusya, bu manada bize yönlenmiş görünüyor. Bazı ürünlerini tarım ürünleri de dahil olmak üzere bizden temin etmek zorunda. Biz özellikle kanatlı sektörü için bunu avantaja çevirmek istiyoruz. Kanatlı sektörümüz, yumurta sektörümüz ihracata şuan hazır gibi görünüyor. Üretimin yeterli olmadığı alanlarda bizim ihracat yapma şansımız ve de kapasitemiz bulunmuyor.
Rusya’nın alım gücü bunu ne kadar etkiler bilemiyorum ama Rusya bir şekilde Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nden temin ettiği gıda ürünlerini bizden temin etmek istiyor. Sonuçta belki bazı ürünlerde daha az ithalat yapacaktır. Ama gıda ithalatını ertelemesi mümkün değil. Her şeye rağmen gıda ithalatını yapacak diye düşünüyorum. Bunu da Türkiye’den yapması, bazı sektörlerimiz içinde bir fırsat olacaktır. Buna da sektörlerimizi şimdiden hazırlamamız, bunu çok kısa vadeli olarak da düşünmemek lazım. Biraz daha orta ve uzun vadeli düşünmek gerekiyor. Sektörlerimizdeki üretim kapasitesini de buna hazırlamamız zorunluluğu bulunuyor.”
Özellikle arzımızın yeterli olduğu talebin üzerinde olduğu bu ürünlerimiz var. Kanatlı, yumurta gibi… İçerideki arz ve talep dengesini gözeterek ihracat yapmak durumundayız. Eğer yapacağımız ihracat içeride fiyatları yükseltecekse ve ülkemizin gıda güvencesini tehdit edecekse o ürünlerde ihracat yapma şansımızın olmadığını biliyoruz. Projeksiyonlarımızı buna göre yapmamız gerekiyor. Bunu çok kısa vadeli düşünmemek lazım. Orta ve uzun vadeli düşünerek projeksiyonlarımızı buna göre geliştirmemiz gerekiyor.”
-Üretici market fiyat farkı-
Bayraktar, üretici market fiyat farkı konusunda alınması gereken tedbirlerle ilgili bir soru üzerine de, “Bununla da ilgili geçtiğimiz günlerde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker ile de bir toplantı yaptık. Bununla ilgili bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyonda da biz yer almak istediğimizi ifade ettik. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Bizdeki fiyat artışları enflasyonunun altında yani üretici bunu para kazanmadan üretiyor. Ama buna karşılık tüketici 4-5 kat pahalı yiyor. Bu üretim açısından da sürdürülebilir bir durum değil. Tüketicilerin de bunu kaldırabilmesi mümkün değil. Sonuçta sağlıklı beslenmenin de önüne geçen bir unsur. Bu makasın bir şekilde kapatılması, aracıların devre dışı kalması lazım. Üretici örgütlerinin de bu manada güçlü olmasını, hasat dönemlerinde alıcı ile üreticiyi, sanayiciyle ve üreticiyi buluşturmasını, sözleşmeli üretim modeline gidilmesini istiyoruz. Aracıları devreden çıkaracak en önemli faktör üretici örgütleridir. Başka tedbirlerde alınabilir. Bu komisyon toplantılarına başlayacak bizde orada bu komisyona katkı sağlayacağız” dedi.
Son Dakika