WWF tarafından yayımlanan Yaşayan Gezegen Raporu, gezegenimizin sağlığı ve insan faaliyetlerinin etkisini bilime dayandırarak ortaya koyan bir araştırma.
Yaşayan Gezegen Raporu 2014’ün ortaya koyduğu sonuç hiç umut verici değil. Dünyamızın biyolojik çeşitliliği her zamankinden daha kötü bir durumda. Omurgalı türlerin popülasyonları 40 yıl öncesine göre yarı yarıya azaldı.
Binlerce omurgalı türünün popülasyonlarındaki eğilimleri inceleyen Yaşayan Gezegen Endeksi (YGE), 1970 ile 2010 arasında yüzde 52’lik bir düşüş gösteriyor. Bir başka deyişle, bugün dünya üzerindeki memeli, kuş, sürüngen, amfibi ve balık sayısı 40 yıl öncesine göre yarı yarıya azalmış durumda. Küresel biyolojik çeşitliliğin temsilini artırmayı amaçlayan yeni hesaplama yöntemiyle ortaya çıkan bu oran, daha önce kaydedilen düşüşten çok daha fazla.
Yaşanan bu kaybın çok önemli olduğunu ifade eden WWF International Genel Müdürü Marco Lambertini, “Değişim için liderliğe ihtiyacımız var. Bir bankın üzerinde oturup birinin ilk adımı atmasını beklemek işe yaramıyor. Devlet başkanlarının küresel olarak düşünmeye başlaması; şirketlerin ve tüketicilerin dünyanın sınırsız kaynakları varmışçasına davranmaya son vermesi gerekiyor” diyor. WWF raporuna göre, biyolojik çeşitlilik hem ılıman hem de tropikal bölgelerde azalıyor. Ancak bu düşüş, tropikal bölgelerde daha büyük boyutlarda. Bin 606 türe ait 6 bin 569 popülasyonun incelenmesiyle elde edilen sonuçlara göre, 1970-2010 arasında ılıman kuşakta Yaşayan Gezegen Endeksi, yüzde 36 düşüş gösteriyor. Latin Amerika, yüzde 83 ile en dramatik düşüşe sahip. Bin 638 türe ait 3 bin 811 popülasyonu inceleyen tropikal Yaşayan Gezegen Endeksi ise aynı dönemde yüzde 56 azalmış durumda.
Habitat kaybı ve avcılık en büyük tehdit
WWF’ye göre doğal yaşamı tehdit eden üç temel unsur var. Bunlar habitat kaybı ve bozulması; avcılık ve balıkçılık faaliyetlerinin neden olduğu doğal kaynak tüketimi ve tabi ki küresel ısınma.
Karasal türler, 1970-2010 arasında yüzde 39 düşmüş durumda ve bu düşüş eğiliminde herhangi bir yavaşlama görülmüyor. İnsanların, özellikle tarım, kentleşme ve enerji üretimi için kullanıma açtığı yeni alanlar bu türler için habitat (yaşam alanı) kaybına yol açıyor. Habitat kaybı ile birlikte avcılık, en büyük tehdit olmayı sürdürüyor.
Tatlı Su Yaşayan Gezegen Endeksi, bu ortamda yaşayan türlerin ortalama yüzde 76 azaldığını gösteriyor. Tatlı su türlerinin maruz kaldığı başlıca tehditler habitat kaybı ve parçalanması, kirlilik ve istilacı türler. Sulama projeleri ve hidroelektrik santralleri gibi su kaynaklarına ve tatlı su ekosistemlerinin bütünlüğüne yönelik müdahaleler, tatlı su habitatlarını önemli ölçüde etkiliyor.
ŞİRKETLER SORUMLU
İş dünyası, habitat kaybı yaşanmasının en önemli sorumlularından birisi. Yağmur ormanları ve okyanusları yok eden petrol şirketleri veya zehirli atık üreten madencilik şirketleri bunların başında geliyor. Bir örnek vermek gerekirse; ekonomik ve sosyal bir değişim yaşayan Endonezya’da, değerli habitatlar kaybedilmiş durumda. Son 40 yıl içinde Endonezya’da ormanların yarısı yok oldu. Bir diğer üzücü örnek ise gergedanların durumu. Save the Rhino International’a göre, gergedanlar 2026 yılında yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirler. Bunun nedeni kaçak avlanma. Güney Afrika’da 2007 yılında 13 olan kaçak avlanma vakası yüzde 6000 artış göstererek 2013 yılında bin vakayı aştı. Bugün doğal ortamda yaşayan siyah gergedan sayısı 5 bin, beyaz gergedan sayısı ise 20 bin civarında.
Gergedan boynuzu pazası ise özellikle Vietnam ve Çin’de oldukça büyük bir boyuta ulaşmış durumda. Marco Lambertini’nin “Sürdürülebilir bir şekilde gelişmek ve insanın doğayla uyum içinde yaşadığı bir geleceği yaratmak için hâlâ şansımız varken fırsatları doğru değerlendirmemiz çok önemli. Önümüzdeki yıllarda, 9.5 milyardan fazla insana sürdürülebilir bir gelecek sağlamak için dünya genelinde tüm sektörlerde acilen cesur adımların atılmasına ihtiyacımız var” yorumlarını hatırlatalım ve tek bir dünyamız olduğunu unutmayalım.
Dünya