Savaştan çıkmış bir ülke olarak Yeni Türkiye Cumhuriyeti öncelikle halkın gıda ve giyim ihtiyacının gidermeyi amaç edinmiştir.
1923 yılında Lozan Anlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti'ne devredilen borçlar sonrasında, doğal olarak yerleşik ve geleneksel olmasından dolayı ülkede kalkınmayı sağlayacak sektör olarak tarım sektörü seçilmiş, tarımsal üretimi ve birim başı üretim miktarını artırmayı amaçlayan politikalar izlenmiştir.
1923-1929 yılları arasında yaşanan gelişmeler tarıma verilen önceliğin isabetli ve başarılı olduğunu ortaya koymuş bu dönemde tarım sektöründe %10'un üzerinde bir büyüme hızı yakalanmış, ülkenin içinde bulunmuş olduğu zor durum ve ekonomik zorlukların önemli bir bölümüm tarım sektörünün yaratmış olduğu olumlu etki ve üretim başarısı ile aşılmıştır.
Bu dönem sonrası yaşanan ekonomik gelişmeler sonucunda sanayi sektörüne ağırlık verilmiş,tarıma dayalı endüstriler devlet eliyle gerçekleştirilmiştir. Bu dönem Sümerbank'lar başta olmak üzere pek çok zirai devlet işletmesi ve tarımsal üretim çiftliklerinin kurulduğu dönemdir.Bu çabalar tarım sektörünün ülke ekonomisi içerisinde önemini azaltmadığı gibi tarım ürünlerinin piyasalara arzları ile daha da önemli hale gelmesini ve ilk sırada yer almasını sağlamıştır.
Atatürk'ün asker kökenli bir devlet adamı olmasına rağmen, tarımın önemini anlamasından ve akılcı uygulamalarla tarımı ekonomiye eklemlemesi sonucu,tarımsal faaliyetler şirketleşme ve koopratifleşme olgusuyla birleşerek hızı bir kalkınma sürecinin doğmasını sağlamıştır.
1930'lu yıllarda ülkemizde, tarımsal faaliyetleri desteklemek amacı ile Tarım Kredi ve Satış Kooperatifleri, Zirai Kombinaları ve Devlet Ziraat İşletmesi kurulmuştur. Bu işletmeler milli ekonomiye katkılarıı ile öne çıkmıştır.
Türkiye'de son doksan yıllık sürece bakıldığında, ülke nüfusu yaklaşık 5 kat artış göstermiştir. 1927 yılında her dört kişiden yalnızca biri kentlerde yaşarken, diğer bir ifade ile Türkiye'deki kentleşme oranı %25 iken, 2010'lu yıllarda durum tamamen tersine dönmüş ve her dört kişinden yalnızca bir kişinin kırsal kesimde yaşamını sürdürdüğü tespit edilmiştir. Diğer bir ifade ile kentleşme oranı yaklaşık %75'e yükselmiştir.
Bu da tarımda çalışan nüfusun azalmasına ve yaşlanmasına yol açmıştır.
Ne yazık ki tarımın ekonomiyi yönlendirici gücü azaldıkça siyaset dünyasında tarımdan gelen yöneticilerin sayısı da hızla düşmüş,tarım en çok ihmal edilen sektör haline gelmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında milli ekonomiyi sırtlayan bir sektör olan tarım arka plana itilmiştir.
Tarımın yerini turizm,sanayi,enerji,ulaşım gibi sektörler almış,bu sektörlerin önemli bir bölümü devletin maliyesinden en önemli payları almıştır.
Gerçekte ise bu sektörlerin üretimleri tarım kadar acil olmayıp,bunlar olmadan insanlık modern anlamda olmasa da varlığını sürdürebilir.
Tarımın yokluğunda ise insanlığın ömrü günlerle sayılıdır.