Hayatımızın hemen hemen her aşamasında karşılaştığımız üzüme, Türk kültüründe mitolojik bir anlam verilmiştir. Üzüm, geçmişten günümüze kadar her safhada; güzelliğin, bereketin, aşkın ve sağlığın sembolü olarak yaşamaya devam etmektedir.
Tarih öncesi çağlardan beri yetiştirilen üzüm, Türk halk kültüründe beslenme ihtiyacını karşılayan önemli bir sağlık kaynağı olmasının yanı sıra sözlü kültür geleneği içerisinde ayrı bir yere sahiptir. Halk edebiyatında, türkü, bilmece, atasözü, deyim, masal ve efsanelere konu olan üzüm, folklorumuzda da evlat sahibi olma, evlenme ve düğün âdetleri, bâde içme, saçı geleneği, halk inanışları ve halk hekimliğinde hem şifa verici hem de sembolik değerleriyle kullanılmıştır. Hayatımızın hemen hemen her aşamasında karşılaştığımız üzüme, Türk kültüründe mitolojik bir anlam verilmiştir. Üzüm, geçmişten günümüze kadar her safhada; güzelliğin, bereketin, aşkın ve sağlığın sembolü olarak yaşamaya devam etmektedir.

Bağ alanlarında önemli kayıplara yol açan bağ hastalıklarını bağda ölükol (phomopsis viticola), bağ mildiyösü (plasmapora viticola) ve bağ küllemesi (erysiphe necator) olarak sıralamak gerekmektedir. Bağ alanlarında zirai mücadele uygulamaları da hastalıkların fenolojisi ve asmanın biyolojisine uygun olarak yukarıdaki sıralamaya göre gerçekleşmektedir. İlk uygulamamız bağda ölükol hastalığının kışlık mücadelesi ile başlamakta ve hastalığın yazlık uygulamaları ile birlikte diğer hastalıklara karşı gerçekleştirilen uygulamalarla devam etmektedir.
Mitolojik ve ekonomik önemi olan üzümü sağlıklı, kaliteli ve verimli yetiştirebilmek için bağda sorun olan hastalıklarla mücadele de Milattan Önce (M.Ö.)'ye dayanmaktadır. M.Ö. 1000 yılında kükürdün insektisit ve fungisit özelliğinin keşfedilmesi ile insanlık pestisitlerle tanışmıştır.
Bağda Ölükol Hastalığı (Phomopsis viticola)
Bağda ölükol hastalığı hemen hemen bağcılık yapılan tüm ülkelerde görülmektedir. Ülkemizde hastalığın ilk olarak Marmara Bölgesi'nde görüldüğü, Ege Bölgesi'nde hastalığın Karaca ve Eroğlu (1967) tarafından 1967 yılında sürgün kuruması (Dead-arm) olarak tanımlandığı bildirilmiştir. Doğu Amerika, Avusturalya, Fransa vb. ülkelerde hastalık 1907 yıllında tanılanmış ve mücadelesi araştırılmıştır. Hastalık ana gövde dışında asmanın tüm toprak üstü kısımlarında görülür. Hastalığın ilk belirtileri daha yeni oluşmakta olan sürgünlerde ortaya çıkmaktadır. Genel olarak gözlerin uyanmasından itibaren ilk 30 gün içinde belirtiler görülür. Ege Bölgesinde Mayıs ayı başlarında hastalık dikkati çekmeye başlar.

Sürgünün ilk boğum aralarında 2-5 cm uzunluğunda koyu kahverengi-mor lekeler görülür. Bu lekelerin gelişmesi ve birbirleri ile birleşmesi sonucu sürgün dokusunun içine doğru ilerleyen yaralar oluşur. Sürgünün normal gelişmesine ayak uyduramayan hasta kısım zamanla çatlar, farklı derinliklerde yarıklar ve etrafında mantar dokunun oluşması ile hastalık için tipik olan 'uyuz' görünümü belirir. Şiddetli enfeksiyonlarda iletim demetlerine inmesi sonucu sürgün mevsim içinde kurur.

Birçok ülkede bu belirtisi nedeniyle odun doku gövde hastalığı etmenleri içerisinde tanımlanmaktadırlar. Sürgünler kurumasa dahi etmen kış ayları içinde de gelişmeye devam edebildiğinden ertesi yıl sürgünün ilk 3.-5. gözleri arası uyanmaz veya uyansa da zayıf gelişir daha sonra da kurur. Hasta olan sürgünler sonbahara doğru gittikçe beyazlaşır. Ölükol etmeni mevsim sonunda kabuk içinde gelişmeye devam ederek kabuk pigmetlerini tahrip ettiği için gerçekleşir. Rengi açılan yerlere dikkatle bakıldığında hastalık etmenin eşeysiz üreme organları küçük siyah kesecikler şeklinde dikkati çeker. Genç yapraklar üzerinde yüzeye dağılmış koyu kahverengi, siyah toplu iğne başı büyüklüğünde lekeler ve etrafında açık renkli sarı halka görülür. Hasta alanların yaprağın normal gelişimine ayak uyduramaması nedeniyle yaprakta yırtılmalar ve deformasyonlar görülür. Hastalıkla savaşta kültürel mücadeleye önem verilmelidir.
Kültürel mücadele
Hasta çubukların çıkarılması, hasta çubukların kalem olarak kullanılmaması gereklidir. Bu aşıların sürme şansları çok düşüktür ve hastalığı bulaştırma tehlikesi ortaya çıkar.

Kimyasal mücadeler
Kış ilaçlaması; budamalardan sonra gözler uyanmadan 10-15 gün önce asmanın tamamını kaplayacak şekilde % 4'lük Bordo bulamacı ile yapılmalıdır.
İlkbahar ilaçlamaları;
1. ilaçlama: sürgünler 2-3 cm olduğunda,
2. ilaçlama: sürgünler 8-10 cm olduğunda,
3. ilaçlama: sürgünler 25-30 cm olduğunda yapılmalıdır.

Bağ Mildiyösü Hastalığı (Plasmopara viticola)
Kuzey Amerika orjinli bir hastalıktır ve 1875 yıllarında Kuzey Amerika'dan Avrupa'ya taşınmıştır. Duyarlı olması ve etmenle ilk karşılaşması nedeniyle Avrupa asması (Vitis vinifera) üzerinde önemli verim kayıplarına yol açmıştır. Hastalık hızlı bir şekilde Kuzey Amerika'nın doğusundan, Avrupa'ya, Kuzey ve Güney Afrika'ya, Asya, Avusturalya'ya yayılmıştır.

Ülkemizde Ege hastalık 1960-1965 yıllarında ilk kez bu kadar şiddetli ve yaygın şekilde görülmüştür. Hastalık kurak bölgelerde yapılan bağlarda görülmemektedir. Salgınlar (epidemiler) için yağmur önemli bir faktördür. En ciddi epidemiler, yağmurlu bir kışı takip eden yine yağmurlu bir ilkbahar ve 8-15 günde rüzgarla yağan yağmurun olduğu ılık yaz koşullarında görülür.

Hastalığın önemi; kısa sürede geniş alanlara yayılabilmesi ve çok tahripkâr olmasından kaynaklanır. Mildiyö asmanın yapraklarını, salkımlarını ve sürgünlerini yakalar. Belirtilerin ortaya çıkabilmesi için sürgünlerin 25 cm boya ulaşması gerekir. Yaprakların üst yüzeyinde tipik yağ lekesi, alt yüzeyinde ise nemli havalarda beyaz bir misel örtüsü vardır. Yağ lekesi görülen kısımlar sarımtırak renktedir. Lekeler büyüdükçe ortası kızaran yapraklar dökülür. Hastalık sürgünde lekeler oluşturur. Eğer şiddetliyse sürgünü kurutabilir.

Hastalık, salkımı çiçek döneminde yakalamışsa, çiçekler mantarla (fungusla) örtülür. Renk kısa zamanda kahverengiye dönüşür ve çiçekler kuruyarak dökülür. Taneler küçükken hastalığa çok duyarlıdır. Hastalığa yakalanan taneler grimsi bir fungal örtü ile kaplanır. Bu salkımların çoğu kez tamamı kurur. Ege Bölgesinde bağ mildiyösü ile mücadelede 1980 yılından buyana Tahmin ve Erken Uyarı projesi kapsamındadır ve kimyasal mücadeleye başlama zamanları, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerinin ilgili şubesinde çalışan uzman ziraat mühendisleri tarafından takip edilmektedir, çiftçiler ilaçlama zamanları konusunda uyarılmaktadır. Tahmin ve Erken Uyarı projesi kapsamında yer almayan bölgelerde ya da illerde kimyasal mücadele aşağıda açıklandığı şekilde gerçekleştirilmelidir.
Kültürel mücadele
Hastalıklı sürgünler dipten kesilerek bağdan uzaklaştırılmalıdır. Asmaların altı temiz tutulmalıdır. Yere düşen hastalıklı yapraklar ve yabancı otlar imha edilmelidir. Bağ gereğinden fazla sulanmamalıdır.

Kimyasal mücadele
1. ilaçlama: Sürgünler 25-30 cm. boyunda iken yapılmalıdır.
2. ve diğer ilaçlamalar: İlaçların etki süreleri dikkate alınarak uygulanmalıdır.
Kullanılan ilacın etki süresinin bitiminde, şayet meteorolojik şartlar hastalığın çıkışına uygun olur ve ilaçlamaların devamına gerek görülürse 4. ve 5. ilaçlamalar da yapılır. Bu ilaçlamalar, ilaçların etki süreleri dikkate alınarak uygulanmalıdır. Koşullar ortadan kalktığında ilaçlamalara son verilmelidir.
Bağ Küllemesi Hastalığı (Erysiphe necator)
1847'de Rev. J. Berkeley tarafından bağ küllemesi hastalığı Oidium tuckeri olarak tanımlanmış ve adlandırılmıştır. 1851'de hastalığın Amerika'dan Avrupa bağlarına bulaştığı bildirilmiştir. Avrupa bağlarının neredeyse tamamı bu hastalığa yakalandığı ve o yıllarda kükürt, kireç ve su karışımının bu hastalığa karşı çok etkili olduğu bildirilmiştir. 1854 yılında Fransa'da % 80 ürün kaybına yol açabilecek bir kapasiteye ulaşmıştır. Ülkemizde ise hastalık ilk kez 1851 yılında görülmüş ve hava yoluyla bulaştığı tahmin edilmektedir. Külleme hastalığı asmanın yeşil olan tüm kısımlarında zararlı olmaktadır. İlk gelişme döneminde hastalık genç yapraklarda güç fark edilir. Bazen yaprakların üst yüzeyinde sarımsı ve parlak yağ lekesi şeklinde mildiyö lekesini andıran lekeler görülür.

Yapraklar yaşlandıkça parlaklığını kaybeder, kalınlaşır, gevrekleşir ve kenardan içeri doğru kıvrılır. İlk hastalık belirtileri sürgünler 25- 30 cm ulaştığında gözlemlenir. Hastalıkla bulaşık sürgünler ilerleyen dönemlerde kahverengileşir ve siyaha yakın bir renk alır.

Kışın bu lekeler kırmızımsı kahverengi bir hal alır. Salkımlar hastalığa erken yakalanırsa taneler küçük kalır ve 'demir tane' olarak bilinen taneler oluşur. Daha ileriki dönemde hastalığa yakalanan salkımlarda taneler sapı doğrultusunda çatlar. Taneler şeker içeriği %8 olana kadar yani ben düşme dönemine kadar hassastır. Gündüzleri sıcak, geceleri serin olan dönemler ve yağmursuz, bulutlu, kapalı günler hastalığı teşvik eder. Yağmur, etmenin sporlarını yıkadığından hastalığın yayılımını engeller. Hastalığın yayılmasını engellemek ve enfeksiyon şiddetini azaltabilmek için kültürel mücadeleye önem vermek gereklidir.

2015 yılında 7 farklı Bölgede 8 İlde yürütülen bir proje kapsamında Bağ küllemesi hastalığının kimyasal mücadelesine yönelik farklı ilaçlama programları denenmiştir. Denemeler sonucunda elde edilen veriler altında Bağ küllemesi hastalığının kimyasal mücadelesinde aşağıda belirtildiği şekilde revizyon gerçekleştirilmiştir.
Kültürel mücadele
Budama sırasında hastalık belirtileri taşıyan çubuklar kesilerek bağdan uzaklaştırılmalıdır. Asmanın iyi bir şekilde havalanması ve güneş ışınlarının asmanın içlerine kadar nüfuz etmesi sağlanmalıdır. Aşırı sürgün gelişimini körükleyecek uygulamalardan (gereksiz sulama, yaprak gübreleri vb.) kaçınılmalıdır.

Kimyasal mücadele
1. İlaçlama: Çiçekten önce sürgünler 25-30 cm olduğu dönemde,
2. İlaçlama: Çiçeklenme öncesi çiçek tomurcuklarının ayrıldığı dönemde,
3. İlaçlama: Çiçek taç yapraklarının döküldüğü ve korukların küçük saçma tanesi iriliğinde olduğu dönemde,ve diğer ilaçlamalar: Üçüncü ilaçlamadan sonra kullanılan ilacın etki süresine göre, tanelere ben düşme dönemine kadar yapılır.
Bahsi geçen hastalıklarla mücadelede hem hızlı sonuç vermesi hem de uygulaması kolay olan kimyasal mücadele akla gelmektedir. Hastalıklarla savaşta tek bir mücadele yöntemi tercih edilmemeli, kültürel mücadele ve kimyasal mücadele birlikte bir bütün olarak düşünülmelidir. İyi bir mücadele için bağ hastalık ve zararlı yoğunluğunu iyi belirlemek, biyolojisi ve bitki fenolojisini takip etmek, doğru zamanda doğru ilaç kullanımıyla etkili bir mücadele etmek gereklidir. Böylece, hem sürdürülebilir tarım açısından ekolojinin bozulması önlenmekte hem de ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır.
tarim.com.tr